Anal erotik (Anal seks)

„Anal erotik“ terimi, kişinin anal bölgeye yönelik cinsel ilgi veya uyarılma yaşaması durumunu ifade eder. Bu tür ilgi ve uyarılma, anal seks gibi anal bölgeyi içeren cinsel aktivitelerle ilişkilendirilebilir. Anal erotik, insanların cinsel tercih ve deneyimlerinin çeşitliliğini yansıtan bir kavramdır.

Bu, Sigmund Freud’un 1908 yılında yayınlanan Character and Anal Erotic adlı eserinde ilk kez tanımladığı bir terimdir.

Terimi obsesyonel bir nevroza yol açan libiner eğilimlerden gelen kompulsif erdemler olarak tanımladı. Anal erotik, anal bölgede özel bir cinsel ilgi olarak basitçe açıklanabilir. Şekillendirdiği psikanaliz disiplininde, anal evre olarak tanımladığı psikoseksüel gelişim evrelerinin bir parçası olarak atıfta bulundu. Anal uyaranlara karşı öğrenilen savunmanın erken savunmasına düzen sevgisi, tasarruf veya inatçılık gibi karakter özellikleri atar.

Anal evre (infantil cinsellik)

Anal evre, Sigmund Freud’un psikoseksüel gelişim teorisinde belirttiği beş evreden ikincisidir. Bu evre, çocuğun yaşamının yaklaşık 18 ay ile 3 yaş arasındaki dönemini kapsar. Anal evrede, çocuğun odak noktası anüs ve tuvalet eğitimi ile ilgili deneyimlerdir.

Freud, bu dönemde çocukların bağırsak hareketlerini kontrol etmeyi öğrendiklerini ve bu süreçte yetişkinlerin yönlendirmeleri ve beklentileri doğrultusunda farklı davranış kalıpları geliştirdiklerini savunur. Bu süreç, çocuğun bağımsızlık ve otoriteyle başa çıkma becerilerini geliştirmesine yardımcı olur.

Anal evrenin başarılı bir şekilde tamamlanması, düzenli, temiz ve disiplinli bir kişilik yapısı ile sonuçlanır. Ancak, bu evrede yaşanan sorunlar ve çatışmalar, ileriki yaşamda obsesif-kompulsif, düşmanca veya düzensiz kişilik özelliklerine yol açabilir.

Bu durum Freud´a göre insanların iki ve dört yaşları arasında gerçekleşen psikoseksüel gelişim basamağıdır.

Memnuniyet önce dışkının atılımı, daha sonra dışkıyı geri alarak elde edilir. Terim, doğumdan ergenliğe kadar insan cinselliğini kapsayan infantil cinsellik kavramının bir parçasıdır. İnfantil cinsellik psikanalızde önemli bir rol oynar, çünkü bu kavrama göre insanın gelişiminde psikoloji, cinsellikten önemli ölçüde etkilenir.

Freud’un çocuk cinselliği konusunda hala tartışmalı olan öğretisine göre, cinsel açıdan olgunlaşmamış çocuklar doğumdan itibaren belirli cinsel ifadeler göstermektedir. Anal evrede, Freud dış gereksinimlerin çocuğun elbette ilgili sosyal ve kültürel normlara bağlı olarak tanımlanan cinsel ihtiyaçları ile çatışabileceğine inanmaktadır. Bu, çocuğun düzenlilik eğitimi için gerekli olan (çocuk bedensel işlevlerini kontrol etmeyi ve düzenlilik için çevresel gerekliliklere uyum sağlamayı öğrenir), yani sosyal normları öğrenmesi için gerekli olan bu stimülasyon formundan zevk almasını düzenler ve bastırır.

Anal safhası, güç ve kontrol, teslim olma ve tutma, kişinin kendi iradesini iddia etme ya da yabancı bir iradeye boyun eğme mücadelesinin başlangıç noktasıdır. Çocuk gücünü test eder ve güçlü ve zayıf yönlerini öğrenir. Çatışma ile başa çıkma yeteneğine ve süperegonun daha sonra gelişimine katkıda bulunur. Çocuk bu tür çatışmalara girerse ve bu çatışmalar ihtiyaçlarına göre çözülmezse, bu durum Freud’a göre bir anal karakterin gelişmesine yol açabilir. Bu durum, -Avarice- bilgiçlik ve abartılı düzen duygusu ile karakterize edilir.

Belirtilen nedenlerden dolayı, anal evre meydan okuma evresi ile birlikte gider. Bu aşamada çocuğun öfke ve öfkeye rağmen bağın farkına varması önemlidir.

Sadece bunu deneyimlerse, onunla ilgilenen kişi ona isyan etse bile bozulmadan kalırsa, bu çocuk ilgilenen kişiden geçici olarak ayrılma ve bağımsız deneyimler kazanma yeteneğini geliştirebilir. (örneğin anaokulunda)

Anal karakter

„Anal karakter“ terimi, Sigmund Freud’un psikoseksüel gelişim teorisiyle ilgilidir. Teoriye göre, çocuklar yaşamlarının belirli dönemlerinde farklı erogene bölgelere odaklanır ve bu dönemler karakterin temel özelliklerini şekillendiren deneyimlere sahne olur. Anal dönem, genellikle 18 ay ile 3 yaş arasında gerçekleşir ve bu süre zarfında çocuklar tuvalet eğitimi alır ve dışkılama kontrolü ile ilgilenir.

Anal karakter, bir bireyin anal dönemde yaşadığı deneyimlerin sonucu olarak oluşan karakter özelliklerini tanımlar. Bu kişilik özellikleri, çocukların tuvalet eğitimi sırasında yaşadıkları deneyimlere bağlı olarak değişebilir ve genellikle düzenli, titiz, inatçı ve düşkün gibi özelliklerle ilişkilendirilir. Anal karakter, Freud’un psikoseksüel gelişim teorisi bağlamında anlaşılması gereken bir kavramdır ve güncel psikoloji alanında sıklıkla kullanılmamaktadır.

Bu, titizlik, düzenlilik, zorlayıcılık, tasarruf ve inatçılık ile karakterize bir karakter görüntüsüdür.

Terim, Sigmund Freud’un nevroz öğretimi bağlamında geliştirdiği fiksasyon fikri altındadır.

Freud’un psikoseksüel gelişim teorisine göre, insanlar yaşamı boyunca beş aşamadan geçer:

  • Oral evre (yaşamın 1. yılı)

  • Anal evre (2. – 3. yıl)

  • Fallik evre (4. – 5. yıl)

  • Geçikme (evre) aşaması (6-13. Yıl)

  • Genital (evre) aşama (14. yıldan itibaren)

Her aşamanın özelliği olan ihtiyaçları karşılamamak, yani gelişimin bu aşamasında durmak fiksasyona yol açan travmatik bir deneyimdir.

Freud’un bu fikirleri modern deneysel psikoloji ile doğrulanamadı.

Anal oral temas (Anilingus)

„Anal oral temas“ veya „anilingus“, bir kişinin başka bir kişinin anüsünü dil ve ağız yoluyla uyararak gerçekleştirdiği cinsel bir eylemdir. Bu tür bir cinsel aktivite, hem heteroseksüel hem de eşcinsel çiftler arasında uygulanabilir ve bazı insanlar için hoş bir uyarı kaynağı olabilir. Anilingus, aynı zamanda „rimming“ olarak da bilinir.

Ancak, anilingus sağlık açısından bazı riskler taşıyabilir, özellikle hijyen eksikliği ve cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar söz konusu olduğunda. Bu nedenle, anilingus yaparken doğru hijyen önlemlerinin alınması ve gerektiğinde koruyucu bariyerlerin kullanılması önemlidir.

Bu, genellikle anüsün dudaklar ve dil hatta dişler vasıtası ile uyarıldığı ve hem yüzeysel olarak hem de anüse dil ile nüfuz ederek yapılabilen oral bir cinsel uyarı uygulamasıdır.

Anal bölge çok sayıda sinir ucu ile doldur ve birçok insanın erojen bölgelerinden biridir.

Anal refleks

„Anal refleks“, anüs kaslarının (anal sfinkter kasları) uyarıya verdiği istemsiz kasılma tepkisidir. Bu refleks, anüsün içinde bulunan ve dışarıya yönelik basınca duyarlı olan kasların hareketine yanıt olarak meydana gelir. Anal refleks, bağırsak hareketleri sırasında ve gaz çıkarma gibi durumlar sırasında anüsün doğru çalışmasını sağlamaya yardımcı olur. Ayrıca, sinir sistemi ve bağırsak fonksiyonlarının doğru çalıştığını gösteren bir işaret olarak kullanılabilir. Bu nedenle, nörolojik muayene sırasında doktorlar anal refleksi test edebilirler.

Analeptik ilaçlar

Analeptik ilaçlar, merkezi sinir sistemini (MSS) uyararak uyanıklığı, enerjiyi ve dikkati artıran ilaçlar grubudur. Bu ilaçlar, özellikle solunum sistemi üzerindeki etkileri nedeniyle, solunum depresyonu gibi durumların tedavisinde kullanılabilir. Analeptikler, uyku düzenini etkileyebilir ve bazı durumlarda kardiyovasküler sistem üzerinde olumsuz etkiler yapabilir. Bu nedenle, analeptik ilaçların kullanımı dikkatli bir şekilde yapılmalıdır ve genellikle uyku düzensizlikleri gibi daha az riskli durumlar için tercih edilmemelidir.

 

Analitik psikoloji

Analitik psikoloji, İsviçreli psikiyatrist Carl Gustav Jung tarafından geliştirilmiş bir psikoterapi ve kişilik teorisi yöntemidir. Analitik psikoloji, insan zihninin ve davranışlarının derinlemesine incelenmesine odaklanır ve bireyin bilinçdışı süreçlerini keşfederek ruhsal dengesini sağlamayı amaçlar. Bu yöntem, bireyin bilinçdışı düşüncelerini ve hislerini ortaya çıkararak, bu süreçlerin bilinçli hale getirilmesi ve bütünleşmesini sağlayarak kişinin kendi içsel süreçlerini anlamasına yardımcı olur.

Analitik psikoloji, arketipler, kolektif bilinçdışı, anima ve animus, kişisel gelişim ve bireyin yaşamındaki dönüşümleri inceleyen kavramlara dayanır. Jung, insanların her birinin kendine özgü bir „bireyselleşme“ sürecinden geçerek psikolojik gelişimlerini tamamladığını ve bu sürecin yaşam boyu devam ettiğini savunur.

Analitik psikoloji, bireyin iç dünyasını ve dış dünyayla olan ilişkisini derinlemesine inceleyerek, duygu, düşünce ve davranışlar arasındaki uyumu ve bütünlüğü sağlamayı amaçlayan bir psikoterapi yöntemidir. Bu yaklaşım, diğer psikoterapi yöntemlerinden farklı olarak, spiritüel ve mistik deneyimlere de önem verir ve bu tür deneyimlerin insanın ruhsal yaşamı üzerinde önemli etkileri olduğunu kabul eder.

Bu, C.G. Jung tarafından Sigmund Freud´un öğretilerinden sapan ve aynı zamanda karmaşık psikoloji olarak da adlandırılan psikanalizin (derinlik psikolojisi) bir yönüdür.

Çocukluk deneyimleri ve cinsel faktörlerden gelen kişilik gelişimini türeten Siegmund Freud´un aksine Jung ayrıca deneyimlere bakarak çocukluk döneminde başedilemiyen deneyimlerin yaşam kesitleri inceledi. Analitik psikoloji temel olarak insan ruhundaki bilinçdışı etkileri inceler. Bu açıdan yaklaşım psikanaliz ile hemfikirdir. Jung, bilinçdışı, tüm bilincin yaratıcı kaynağı olarak hareket eder. Bu yaklaşım sırasında Jung ve halefleri bu bilinçdışı oluşan bilincin psikoterapötik olarak sembolik ifade biçimlerini kullanmaya çalıştılar. Bu psikolojik okulun temel konsepti bireyselleşme, kendi kendine olmadır.

Analitik psikoterapi, psikanaliz

Bu, bilinçsiz psikolojik içeriğin tespiti (farkındalığı) için Sigmund Freud tarafından özel bir kişilik ve gelişim modeline (psikanalitik temelli uzun süreli terapi) sahip nevrotik bozukluklara dayanan bir tedavi yöntemidir.

Onlar kendi yöntemleri ve diğer yöntemler arasında klasik Freud´cu psikanalizin daha da geliştirilmesinin yanısıra, bunun ötesine giderek psikanaliz disiplin oluşturulmalıdır. Alfred Adler bireysel psikolojiyi geliştirken Carl Gustav Jung´da analitik psikolojiyi geliştirdi. Analitik psikoloji terapi formunun merkezinde nevroz tedavisi vardır.

Hem yetişkinler hem de çocuklar ve ergenler için uygun olan uzun süreli bir tedavidir. Kullanılan yöntemler farklıdır. Yetişkinlerde genellikle aktarım, karşıaktarım ve direnci analiz ederek terapötik süreçleri başlatma ve nevrotik çatışma materyali üzerinde çalışarak danışanın psikolojik yapısını (kişiliğini) geliştirme girişimleri yapılır. Buna karşılık, tedavi hedefini açık bir tetikleyici olarak gösteren mevcut bir çatışmayla başa çıkmakla sınırlandırır. Analitik psikoterapi bu nedenle daha geniş bir tedavi alanını kapsamaktadır.

Çocuklarda terapötik tedaviye eğlenceli bir şekilde yaklaşılırken, ergenlerde terapi genellikle gerçekleşen oturumlarda karşılıklı konuşmalarla gerçekleşir.

Analitik psikoterapi, psikanaliz ve Carl Gustav Jung’un analitik psikolojisi gibi derinlemesine psikolojik yaklaşımlarla ilişkili bir psikoterapi yöntemidir. Analitik psikoterapi, bireyin bilinçdışı süreçlerini keşfederek ve açığa çıkararak, kişinin iç çatışmalarını, tutumlarını ve duygularını anlamasına ve çözmesine yardımcı olmayı amaçlar.

Psikanaliz, Sigmund Freud tarafından geliştirilen bir psikoterapi yöntemi ve teoridir. Psikanaliz, insan davranışlarının ve zihinsel süreçlerinin büyük ölçüde bilinçdışı süreçler tarafından yönlendirildiğini savunur. Bu yöntem, hastaların geçmiş deneyimlerini ve çocukluklarını inceleyerek, bilinçdışı çatışmaları ve savunma mekanizmalarını ortaya çıkarmaya çalışır.

Analitik psikoterapi ve psikanaliz, her ikisi de bireyin bilinçdışı süreçlerini keşfetmeye ve anlamaya odaklanırken, yöntemler ve vurgular açısından bazı farklılıklar gösterir. Analitik psikoterapi, Jung’un analitik psikolojisinde olduğu gibi, kolektif bilinçdışı, arketipler ve bireyselleşme gibi kavramları içerirken, psikanaliz daha çok Freud’un kavramlarına dayanır, özellikle cinsel ve saldırgan dürtüler, Oedipus kompleksi ve savunma mekanizmaları gibi kavramlara odaklanır.

Her iki yöntem de, terapist ve hastanın birlikte çalışarak bireyin iç dünyasını anlamaya ve bireyin yaşamındaki zorlukları çözmeye yardımcı olduğu uzun süreli ve derinlemesine terapiler sunar. İki yöntem arasındaki tercih, hastanın ihtiyaçlarına, terapistin uzmanlığına ve kişisel yaklaşımlarına bağlı olarak değişebilir.

Analiz

Analiz, bir konuyu, nesneyi, süreci veya durumu incelemek, çözmek ve anlamak için daha küçük bileşenlere ayırma sürecidir. Analiz, çeşitli bilim dallarında, matematikte, felsefede, sosyal bilimlerde ve günlük yaşamda kullanılan temel bir düşünce yöntemidir. Analiz süreci, daha geniş bir anlayış elde etmek ve öğrenmek için detaylara odaklanmayı ve eleştirel düşünme becerilerini kullanmayı içerir.

Analiz, problemleri çözmek, verileri değerlendirmek, teoriler geliştirmek ve stratejiler planlamak gibi çeşitli amaçlar için kullanılabilir. Ayrıca, analiz süreci, daha iyi kararlar almak ve daha etkili çözümler bulmak için önemli bilgiler ve fikirler sağlar.

Feud´un aksine Jung analizi, hasta ile analiz eden kişinin arasındaki diyalektik iletişimi anlamlandırarak, iletişim esnasında birşeylerin farkına varma, arınma, bilgilendirme, eğitim ve değişim meydana gelir.

Analjeziklerin kötüye kullanımı

Bu tip ağrı kesicilerin aşırı dozda ve kötüye kullanımını ifade eder.

Analjeziklerin kötüye kullanımı, ağrı kesici ilaçların tıbbi gereksinimlerin ötesinde, bağımlılık veya keyif amaçlı kullanılmasıdır. Analjezikler, özellikle reçeteli opioid ağrı kesiciler ve bazı reçetesiz ilaçlar, kötüye kullanım potansiyeline sahiptir. Bu tür ilaçların kötüye kullanımı, bağımlılığa, fiziksel ve zihinsel sağlık sorunlarına, aşırı doz ve ölüm riskine yol açabilir.

Kötüye kullanım, hem reçeteli hem de reçetesiz ağrı kesiciler için geçerlidir. Yetkililer ve sağlık uzmanları, analjezik kötüye kullanımını ve bağımlılığını önlemek için eğitim, bilinçlendirme ve uygun reçete yazma uygulamaları gibi önlemler almaktadır.