Çakra

Çakra, yoga ve Hinduizm gibi geleneksel Doğu felsefelerinde ve bazı enerji çalışmalarında kullanılan bir kavramdır. Çakra, Sanskritçe kökenli bir kelime olup „çark“ veya „dönme“ anlamına gelir. Bu kavram, vücudumuzda bulunduğuna inanılan enerji merkezlerini ifade eder.

Geleneksel olarak, insan vücudunda yedi ana çakra olduğuna inanılır. Her çakra belirli bir konumda bulunur ve belirli bir renk, element, sembol ve enerji frekansıyla ilişkilendirilir. Her çakra, fiziksel, duygusal, zihinsel ve spiritüel bir düzeyde belirli bir fonksiyona sahip olduğuna inanılır.

İşte yedi ana çakra ve özellikleri:

  1. Kök Çakra (Muladhara): Bedeni destekler, güvenlik hissi, temel ihtiyaçlar ve topraklama ile ilişkilidir.
  2. Sakral Çakra (Svadhisthana): Yaratıcılık, duygusal denge, ilişkiler ve cinsellikle ilişkilidir.
  3. Güneş Çakra (Manipura): Güç, irade, özsaygı ve kişisel güçle ilişkilidir.
  4. Kalp Çakra (Anahata): Sevgi, şefkat, bağlantı, affetme ve kabul ile ilişkilidir.
  5. Boğaz Çakra (Vishuddha): İletişim, ifade, doğruluk ve kendi sesinizi bulma ile ilişkilidir.
  6. Üçüncü Göz Çakra (Ajna): Algılama, sezgi, içgörü ve zihinsel netlikle ilişkilidir.
  7. Taç Çakra (Sahasrara): Yüksek bilinç, ruhsal bağlantı, bütünlük ve aydınlanmayla ilişkilidir.

Çakra çalışması, bu enerji merkezlerini dengelemek, temizlemek ve aktive etmek için kullanılan bir dizi teknik ve meditasyonları içerir. Amacı, enerji akışını optimize etmek, beden, zihin ve ruh arasındaki uyumu sağlamak ve sağlığı ve iyilik halini desteklemektir. Bu çalışmalar, enerji merkezlerinin bloke olduğu veya dengesiz olduğu durumlarda kullanılabilir.

Önemli bir nokta, çakra çalışmasının, tıbbi tedavi veya uzmanlık gerektiren sağlık sorunlarının yerine geçmediğini belirtmektir. Bu çalışmalar genellikle tamamlayıcı ve destekleyici bir yaklaşım olarak kullanılır.

Çakra kavramı, bireysel inanç sistemlerine, kültürel farklara ve kişisel yorumlara bağlı olarak farklılık gösterebilir. Bu nedenle, çakra çalışmasıyla ilgilenen biriyseniz, ihtiyaçlarınıza en uygun olanı belirlemek için uzman rehberliği veya kaynaklardan yararlanmak önemlidir.

Calgary Depresyon Derecelendirme Ölçeği

Calgary Depresyon Derecelendirme Ölçeği (CDRS), depresyon belirtilerinin değerlendirilmesinde kullanılan bir ölçektir. Bu ölçek, bireylerin depresyon düzeyini belirlemek ve depresyon semptomlarını objektif bir şekilde değerlendirmek için kullanılan bir araçtır. CDRS, özellikle çocuk ve ergenlerde depresyonu değerlendirmek için yaygın olarak kullanılan bir ölçektir.

CDRS, çeşitli depresyon belirtilerini içeren bir dizi sorudan oluşur ve bireyin kendini nasıl hissettiği, düşündüğü ve davrandığıyla ilgili bilgileri toplamayı amaçlar. Ölçek, depresyonun yaygın semptomları olan üzgün hissetme, ilgi kaybı, enerji eksikliği, uyku problemleri, iştah değişiklikleri, konsantrasyon güçlüğü, umutsuzluk ve intihar düşünceleri gibi alanları değerlendirir.

CDRS, bir uzman tarafından uygulanmalıdır ve genellikle klinik ortamlarda veya araştırma çalışmalarında kullanılır. Puanlama sistemi, bireyin verdiği cevaplara dayalı olarak depresyon düzeyini belirlemek için kullanılır. Daha yüksek puanlar, daha şiddetli depresyon semptomlarını yansıtır.

Ölçek, depresyonu belirlemek, depresyonun şiddetini değerlendirmek ve tedavi planı oluşturmak için önemli bir araç olabilir. Ancak, bir teşhis koymak veya tedavi kararı vermek için tek başına kullanılmamalıdır. CDRS sonuçları, diğer değerlendirme yöntemleri, klinik değerlendirme ve kişinin genel durumuyla birlikte değerlendirilmelidir.

Unutmayın ki, CDRS gibi ölçekler sadece bir değerlendirme aracıdır ve profesyonel yardım almanız gerektiğinde bir uzmana başvurmanız önemlidir. Depresyon belirtileri yaşayan kişiler, bir sağlık uzmanına başvurmalı ve uygun tedavi ve destek almalıdır.

Çalışma dürtüsü

Çalışma dürtüsü, kişinin çalışma veya görevleri yerine getirme konusunda içsel bir motivasyon ve istek duyması olarak tanımlanabilir. İnsanların çalışma dürtüsü, kişisel özelliklere, hedeflere, değerlere ve dışsal faktörlere bağlı olarak değişiklik gösterebilir.

Çalışma dürtüsünü etkileyen faktörler arasında aşağıdakiler bulunabilir:

1. İçsel motivasyon: İçsel motivasyon, kişinin işi sevmesi, yeteneklerini kullanma, başarma hissi ve kişisel tatmin gibi içsel faktörlerden kaynaklanan bir motivasyon türüdür. İçsel motivasyona sahip olan bireyler, işlerini yapmaktan keyif alır ve hedeflerine ulaşmak için çaba gösterirler.

2. Dışsal motivasyon: Dışsal motivasyon, maddi veya sosyal ödüller, takdir veya başkalarının beklentileri gibi dışsal faktörlere dayanan bir motivasyon türüdür. Dışsal motivasyon, kişinin işi yapmak için dışarıdan gelen teşviklere ihtiyaç duyması anlamına gelir.

3. Hedefler ve değerler: Kişinin belirlediği hedefler ve değerler, çalışma dürtüsünü etkileyebilir. Eğer kişi, çalışmayla ilgili önemli hedeflere sahipse ve bu hedeflere ulaşmak için çaba sarf etmeye değer olduğunu düşünüyorsa, çalışma dürtüsü yüksek olabilir.

4. Çalışma ortamı ve koşulları: Çalışma ortamı, çalışma dürtüsünü etkileyebilir. Uygun ve destekleyici bir çalışma ortamı, çalışma dürtüsünü artırabilirken, olumsuz bir çalışma ortamı motivasyonu olumsuz yönde etkileyebilir.

5. Kişilik özellikleri: Kişilik özellikleri, çalışma dürtüsünü etkileyebilir. Örneğin, disiplinli, odaklanabilen, azimli ve sorumluluk sahibi olan bireyler genellikle daha yüksek bir çalışma dürtüsüne sahip olabilir.

Çalışma dürtüsü, motivasyon ve performans arasındaki güçlü bir ilişkiyi yansıtır. Ancak, çalışma dürtüsü aşırı olabilir ve iş-aile dengesini veya kişisel sağlığı etkileyebilir. Dengeli bir çalışma dürtüsüne sahip olmak, iş verimliliğini artırabilirken aynı zamanda sağlıklı bir yaşam sürdürmeye de yardımcı olur.

Çalışma eğrisi (Pauli testi)

Bu, belirli bir süre boyunca benzer bir aktivite sırasında performansın gelişimini görselleştirmek için kullanılan bir test prosedürüdür.

Test sonucu, eşiği zaman periyotlarını ve koordinatı birim zaman başına iş miktarını gösteren bir koordinat sisteminde görüntülenir. Test prosedürü yorgunluğu tespit etmek için geliştirilmiştir.

Çalışma eğrisinin seyri, insan performans potansiyeli (performans, gerçekleştirme isteği) ve alışkanlık, uygulama ve yorgunluk tespiti ile belirlenir.

Çalışma kaynaklı iktidarsızlık

Çalışma kaynaklı iktidarsızlık, iş stresi, iş yükü, yoğun çalışma temposu ve işle ilgili diğer faktörler gibi çalışma koşullarının cinsel işlev üzerinde olumsuz etkileri nedeniyle ortaya çıkan bir durumdur. İktidarsızlık, ereksiyon sorunları veya cinsel istekte azalma şeklinde kendini gösterebilir.

Çalışma kaynaklı iktidarsızlık, psikolojik ve fiziksel faktörlerin karmaşık bir etkileşimi sonucunda oluşabilir. İş stresi, yoğun çalışma temposu, işteki rekabet, iş tatminsizliği, iş ile özel yaşam arasındaki dengesizlik ve uyku sorunları gibi faktörler stres düzeyini artırabilir ve cinsel işlev bozukluklarına yol açabilir.

Ayrıca, çalışma saatlerinin uzun olması, fiziksel yorgunluk, düzensiz uyku düzeni ve sağlıksız yaşam tarzı alışkanlıkları da cinsel işlev üzerinde olumsuz etkilere neden olabilir.

Çalışma kaynaklı iktidarsızlıkla başa çıkmak için aşağıdaki adımlar faydalı olabilir:

1. Stres yönetimi: Stresi azaltmak için stres yönetimi tekniklerini kullanın. Bunlar arasında derin nefes alma egzersizleri, meditasyon, yoga, düzenli egzersiz yapma ve hobilerle zaman geçirme gibi teknikler yer alabilir.

2. İş-yaşam dengesi: İş ve özel yaşam arasında denge sağlamaya çalışın. Zamanınızı ve enerjinizi iyi yönetin, dinlenme ve eğlence aktivitelerine zaman ayırın.

3. Sağlıklı yaşam tarzı: Düzenli egzersiz yapın, dengeli beslenin, yeterli uyku alın ve sağlıklı yaşam tarzı alışkanlıklarını benimseyin. Bunlar, cinsel sağlığı desteklemeye yardımcı olabilir.

4. Destek arayın: Çalışma kaynaklı iktidarsızlıkla başa çıkma konusunda profesyonel yardım alabilirsiniz. Bir cinsel sağlık uzmanı veya terapist, size uygun tedavi seçenekleri veya danışmanlık sağlayabilir.

Önemli olan, çalışma kaynaklı stres ve iktidarsızlık sorununu ciddiye almak ve gerekli adımları atmak için destek aramaktır. Kendinizi fiziksel ve psikolojik olarak iyi hissetmek için sağlıklı bir iş-yaşam dengesi ve cinsel sağlık önemlidir.

Çalışma yetersizliği

Çalışma yetersizliği, iş performansının beklenen düzeyde olmadığı veya iş görevlerinin yeterince yerine getirilemediği durumu ifade eder. Birçok faktör çalışma yetersizliğine neden olabilir, bunlar arasında iş stresi, yetersiz beceri veya yetkinlikler, motivasyon eksikliği, sağlık sorunları veya kişisel problemler sayılabilir.

Çalışma yetersizliğiyle başa çıkmak için aşağıdaki adımlar yardımcı olabilir:

  1. Yetkinliklerinizi değerlendirin: Kendi beceri ve yetkinliklerinizi objektif bir şekilde değerlendirin. Zayıf olduğunuz alanları belirleyin ve bunları geliştirmek için çaba gösterin. Eğitim, deneyim veya mentorluk gibi kaynaklardan faydalanarak kendinizi geliştirin.
  2. Görevleri önceliklendirin ve planlayın: İşinizdeki görevleri önceliklendirin ve etkili bir şekilde planlayın. Görevlerinizi belirli hedeflere ulaşmak için adımlara bölebilir ve zaman yönetimi becerilerinizi geliştirebilirsiniz.
  3. İş stresiyle başa çıkma: İş stresi çalışma yetersizliğini etkileyebilir. Stresle başa çıkmak için stres yönetimi tekniklerini uygulayın, rahatlama egzersizleri yapın, sağlıklı bir yaşam tarzı sürdürün ve destek sağlayan kaynaklardan faydalanın.
  4. Motivasyonu artırın: İşinizde motivasyonu artırmak için hedefler belirleyin, kendinizi ödüllendirin, ilgi duyduğunuz alanlarda çalışmaya odaklanın ve işinizi daha anlamlı hale getirecek yöntemler bulun. Motivasyonunuzu sürdürmek için kendinizi destekleyici bir çalışma ortamı yaratın.
  5. Sağlığınıza dikkat edin: Sağlık sorunları, çalışma yetersizliğine yol açabilir. Kendi sağlığınıza öncelik verin, düzenli olarak egzersiz yapın, dengeli beslenin, yeterli uyku alın ve sağlığınızı destekleyen alışkanlıklar edinin. Gerekirse bir sağlık uzmanına danışın.
  6. Destek arayın: İşinizle ilgili konularda destek aramaktan çekinmeyin. İş arkadaşlarıyla veya yöneticilerle iletişim kurun, mentorluk veya koçluk hizmetleri alın veya bir kariyer danışmanından destek isteyin.

Çalışma yetersizliği üzerinde etkili bir şekilde çalışmak için öz değerlendirme yapmak, hedefler belirlemek, becerileri geliştirmek, stresle başa çıkmak ve sağlığınıza dikkat etmek önemlidir. Gerekirse destek almak ve kaynaklardan faydalanmak da size yardımcı olacaktır.

Çalışmaya bağlı Nevrit

Çalışmaya bağlı nevrit, sinirlerde inflamasyon veya hasarın çalışma koşullarına veya işle ilişkili faktörlere bağlı olarak ortaya çıkan bir durumdur. Uzun süreli tekrarlayan hareketler, titreşim, sürekli pozisyonlarda kalma veya kimyasal maddelere maruz kalma gibi iş ortamıyla ilişkili faktörler sinirlerde iltihaplanmaya veya tahrişe neden olabilir.

Çalışmaya bağlı nevritin belirtileri sinir hasarının şiddetine ve etkilendiği sinirlerin konumuna bağlı olarak değişebilir. Bu belirtiler arasında ağrı, uyuşma, karıncalanma, güçsüzlük, kas krampları veya kas kontrolünde zorluklar yer alabilir. Belirtiler genellikle çalışmanın yapıldığı bölgede veya ilgili sinirlerin dağılımında hissedilir.

Çalışmaya bağlı nevritin önlenmesi ve yönetilmesi için aşağıdaki adımlar önemlidir:

  1. Ergonomik önlemler: İş ortamında ergonomik düzenlemeler yapmak, çalışma pozisyonlarını ve ekipmanlarını uygun hale getirmek sinir hasarını azaltabilir. İş yerinde ergonomi eğitimi almak ve doğru vücut mekaniği ve duruşu benimsemek önemlidir.
  2. Sık mola verme: Uzun süreli tekrarlayan hareketler veya titreşim gibi potansiyel olarak zararlı iş faktörlerinden kaçınmak için düzenli olarak mola vermek önemlidir. Mola sırasında kasları dinlendirmek ve esnetmek, kan dolaşımını artırmak sinir hasarını önlemeye yardımcı olabilir.
  3. Kişisel koruyucu ekipman kullanımı: İş ortamında kimyasal maddelere veya diğer zararlı maddelere maruz kalma durumunda uygun kişisel koruyucu ekipmanın kullanılması önemlidir. Eldivenler, maske, koruyucu giysiler gibi ekipmanlar sinir hasarını önleyebilir.
  4. Fiziksel aktivite ve egzersiz: Düzenli fiziksel aktivite ve egzersiz, sinir sağlığını destekler ve sinir hasarını önlemeye yardımcı olur. Kasları güçlendirmek, esneklik ve dengeyi artırmak sinirlerin sağlığını korur.
  5. Stres yönetimi: Stresin sinir sağlığı üzerinde olumsuz etkisi vardır. Stresi yönetmek için stres azaltma tekniklerini uygulamak, rahatlama egzersizleri yapmak ve düzenli olarak dinlenmek önemlidir.

Çalışmaya bağlı nevrit şiddetli hale gelirse veya iş performansınızı etkilerse bir sağlık uzmanına danışmak önemlidir. Doğru tanı ve tedavi, semptomların hafifletilmesine ve sinir hasarının ilerlemesinin önlenmesine yardımcı olabilir.

Çalışmaya bağlı nevrozlar, nevralji

Çalışmaya bağlı nevrozlar ve nevralji, işle ilişkili faktörlerden kaynaklanan sinirsel rahatsızlıkları ifade eder.

Çalışmaya bağlı nevrozlar, stresli iş ortamı, yoğun çalışma temposu, iş yükü, rekabetçi atmosfer ve iş tatminsizliği gibi faktörler nedeniyle ortaya çıkabilir. Bu durum, kronik stresin sonucunda ortaya çıkan anksiyete, depresyon, uyku sorunları, yorgunluk ve psikolojik belirtilerle kendini gösterebilir. Çalışanın psikolojik sağlığını etkileyebilir ve iş performansını olumsuz yönde etkileyebilir.

Nevralji ise, çalışma ortamında tekrarlayan hareketler, uzun süreli aynı pozisyonda kalma, titreşim, kimyasal maruziyet gibi faktörlerin sinirler üzerinde tahrişe veya hasara neden olduğu bir durumdur. Nevralji belirli bir sinir veya sinirlerin etkilendiği bölgelerde ağrı, uyuşma, karıncalanma ve hassasiyet gibi semptomlara neden olabilir.

Çalışmaya bağlı nevrozlar ve nevralji ile başa çıkmak için aşağıdaki adımlar yardımcı olabilir:

1. İş ortamında düzenlemeler yapın: İş ortamında ergonomik düzenlemeler yapmak, iş yükünü dengelemek, çalışma saatlerini düzenlemek ve destekleyici bir çalışma ortamı yaratmak önemlidir. İş ortamında stresi azaltmaya yönelik politikalar ve uygulamalar benimsenmelidir.

2. Stres yönetimi: Stresle başa çıkmak için stres yönetimi tekniklerini kullanın. Bunlar arasında derin nefes alma, meditasyon, gevşeme egzersizleri, zaman yönetimi becerileri ve hobilerle ilgilenme gibi yöntemler bulunabilir.

3. Fiziksel aktivite: Düzenli fiziksel aktivite yapmak, kasları güçlendirmek, dolaşımı artırmak ve genel sağlığı desteklemek önemlidir. Fiziksel aktivite stresi azaltabilir ve sinir sağlığını korumaya yardımcı olabilir.

4. İş ve özel yaşam dengesi: İş ve özel yaşam arasında dengeyi sağlamak önemlidir. Zamanınızı iyi yönetmek, dinlenmeye zaman ayırmak, hobilerle uğraşmak ve sosyal bağlantıları sürdürmek sağlıklı bir denge sağlayabilir.

5. Destek alın: Psikolojik destek, çalışma yetersizliği veya sinirsel rahatsızlıklarla başa çıkmada yardımcı olabilir. Bir terapist veya danışmanla konuş

mak, duygusal destek almak ve uygun tedavi seçeneklerini değerlendirmek faydalı olabilir.

Çalışmaya bağlı nevrozlar ve nevralji durumunda, semptomların şiddetli hale gelmesi veya iş performansınızı ciddi şekilde etkilemesi durumunda bir sağlık uzmanına başvurmanız önemlidir. Uygun tanı ve tedavi, semptomların hafifletilmesine ve sağlıklı bir çalışma ortamının sağlanmasına yardımcı olabilir.

Candida

Candida, Candida türünden mantarların neden olduğu bir enfeksiyon durumudur. Candida albicans en yaygın olanıdır ve normalde vücudun doğal florasında bulunan bir organizmadır. Ancak bazı durumlarda, bağışıklık sistemi zayıfladığında veya vücut dengesi bozulduğunda, Candida mantarları aşırı büyüyebilir ve enfeksiyona neden olabilir.

Candida enfeksiyonu farklı bölgeleri etkileyebilir, bunlar arasında ağız (oral kandidiyazis), cinsel organlar (vajinal kandidiyazis), cilt (dermatit), tırnaklar (onykomikoz) ve iç organlar (invaziv kandidiyazis) yer alır. Belirtiler enfeksiyonun yerine ve şiddetine bağlı olarak değişir, ancak genellikle kaşıntı, yanma, kızarıklık, ağrı, şişlik ve akıntı gibi belirtiler görülür.

Candida enfeksiyonlarının bazı risk faktörleri şunlardır:

  • Bağışıklık sistemi zayıflığı: HIV/AIDS, kanser tedavisi, bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar gibi durumlar bağışıklık sisteminin zayıflamasına neden olabilir.
  • Diyabet: Yüksek kan şekeri seviyeleri Candida büyümesini teşvik edebilir.
  • Hamilelik: Hormonal değişiklikler Candida enfeksiyonu riskini artırabilir.
  • Antibiyotik kullanımı: Antibiyotikler normal vücut florasını bozarak Candida büyümesine yol açabilir.
  • Hormonal değişiklikler: Hormonal değişiklikler Candida enfeksiyonlarına yatkınlığı artırabilir.

Candida enfeksiyonları genellikle antifungal ilaçlarla tedavi edilir. Tedavi, enfeksiyonun yerine ve şiddetine bağlı olarak oral tabletler, kremler, losyonlar veya vajinal fitiller şeklinde olabilir. Ayrıca, enfeksiyonun tekrarlamasını önlemek için yaşam tarzı değişiklikleri ve enfeksiyon riskini azaltmaya yönelik önlemler almak da önemlidir.

Candida enfeksiyonundan korunmak için aşağıdaki önlemleri alabilirsiniz:

  • İyi hijyen: Düzenli olarak ellerinizi yıkayın, temiz giysiler giyin ve hijyenik ürünleri doğru şekilde kullanın.
  • Antibiyotikleri dikkatli kullanın: Antibiyotik kullanımında doktorunuzun talimatlarına uyun ve gereksiz antibiyotik kullanımından kaçının.
  • Sağlıklı bir yaşam tarzı: Dengeli bir beslenme, yeterli uyku, düzenli egzersiz ve stres yönetimi enfeksiyon riskini azaltabilir.
  • Bağışıklık sistemi güçlendirme: Sağlıklı bir bağışıklık sistemi için düzenli sağlık kontrolleri yapın, sağlıklı bir yaşam tarzı benimseyin ve bağışıklık sistemini güçlendiren besinleri tüketin.

Candida enfeksiyonları hakkında endişeleriniz veya belirtileriniz varsa, bir sağlık uzmanına başvurmanız önerilir. Doğru tanı ve tedavi, enfeksiyonun etkili bir şekilde yönetilmesine yardımcı olacaktır.

Canlı gömülme korkusu

Canlı gömülme korkusu, „taphophobia“ olarak da adlandırılan bir fobi türüdür. Bu fobiye sahip olan kişiler, canlı canlı gömülmek veya diri diri gömülme korkusu yaşarlar. Bu korku genellikle ölüm veya kaybolma korkusuyla ilişkilendirilir ve panik ataklara, anksiyeteye ve aşırı stres seviyelerine neden olabilir.

Canlı gömülme korkusu genellikle gerçekçi bir tehdit olmaktan çok irrasyonel bir korku olarak kabul edilir. Ancak fobik bir durum olduğu için korku hissi yoğun olabilir ve kişinin günlük yaşamını etkileyebilir.

Bu korkuyla başa çıkmak için aşağıdaki stratejiler yardımcı olabilir:

1. Bilgi ve farkındalık: Korkunun gerçekçi bir tehdit olmadığını anlamak için korkuyla ilgili bilgi edinmek ve farkındalık geliştirmek önemlidir. Korkunun mantıksız olduğunu ve gerçekleşme olasılığının düşük olduğunu hatırlamak önemlidir.

2. Tedavi ve destek: Eğer canlı gömülme korkusu günlük yaşamınızı olumsuz etkiliyorsa, bir terapist veya psikologdan yardım almayı düşünebilirsiniz. Korkuyla başa çıkma stratejileri ve tedavi yöntemleri konusunda size rehberlik edebilirler.

3. Kendi rahatlama teknikleri: Derin nefes alma, meditasyon, kas gevşetme egzersizleri gibi rahatlama tekniklerini kullanarak stresi azaltabilir ve sakinleşebilirsiniz.

4. Korkunuzla yüzleşme: Korkunuzla yüzleşmek ve korkunuzla ilişkili olan durumlarla tedricen karşılaşmak, korkunuzun üzerinizdeki etkisini azaltabilir. Ancak bu adımları atarken kendinize sınırlar belirleyerek kendinizi zorlamadan ilerlemek önemlidir.

5. Destek sistemini kullanmak: Aileniz, arkadaşlarınız veya destek grupları gibi destek sistemlerinden destek almak önemlidir. Korkunuzu anlamalarını ve sizi desteklemelerini sağlayabilirsiniz.

Canlı gömülme korkusu ciddi bir fobi olarak değerlendirilir ve profesyonel yardım almak önemlidir. Bir uzmana danışarak size uygun tedavi yöntemlerini değerlendirebilir ve korkunuzun üzerindeki etkisini azaltabilirsiniz.