Aksiller sinir felçi

Nörolojik bir hastalıktır. Hastanın kolunu kaldırması neredeyse imkansızdır.

Aksiller sinir felci, aksiller sinirin (omuzdaki bir sinir) hasar görmesi veya işlevini kaybetmesi sonucu oluşan bir durumdur. Aksiller sinir, brakiyal pleksustan (kol ve omuzdaki sinir ağı) kaynaklanır ve deltoid kası (omuzdaki üçgen şeklindeki kas) ve teres minor kasını (rotator manşetinin bir parçası olan küçük bir omuz kası) innerve eder. Bu sinir ayrıca omuz bölgesindeki deriyi de innerve eder.

Aksiller sinir felci, genellikle travma, omuz çevresindeki cerrahi müdahaleler, uzun süreli basınç veya kompresyon ve bazen enfeksiyonlar nedeniyle oluşabilir. Aksiller sinirin işlevini kaybetmesi, omuz hareketlerinde zorluklar, güçsüzlük ve ağrıya yol açabilir.

Aksiller sinir felcinin belirtileri şunları içerebilir:

  1. Omuz güçsüzlüğü ve hareket kısıtlılığı
  2. Omuzda ve üst kolda ağrı
  3. Deltoid kasının atrofisi (küçülmesi) ve düzleşmesi
  4. Hassasiyet ve duyu kaybı, özellikle omuz dışındaki deri alanında

Aksiller sinir felci teşhisi, fizik muayene, sinir ileti çalışmaları ve görüntüleme yöntemleri (örneğin manyetik rezonans görüntüleme veya bilgisayarlı tomografi) gibi tıbbi değerlendirmelerle konulabilir.

Tedavi seçenekleri, altta yatan nedenlere ve felcin şiddetine bağlıdır. İlaçlar (ağrı kesiciler ve antiinflamatuarlar), fizik tedavi ve rehabilitasyon ve bazı durumlarda cerrahi müdahale önerilebilir. Tedavinin amacı, ağrıyı hafifletmek, omuz hareketini geri kazandırmak ve yaşam kalitesini iyileştirmektir.

Aksiyon potansiyeli

Bu, sinir sistemindeki sinyal hattının dayandığı ve hücre zarı depolarize edildiğinde ortaya çıkan elektriksel bir potansiyeldir.

Başka bir deyişle, uyarılmış alan ile hücre yüzeyinin ayrılmamış alanı arasındaki aktif bir dokuda bulunan elektrik potansiyelidir.

Aksiyon potansiyeli, sinir hücrelerinde (nöronlar) ve kas hücrelerinde meydana gelen hızlı, geçici elektriksel uyarılardır. Aksiyon potansiyelleri, hücre zarı boyunca gerilim değişikliklerine yol açarak, sinirsel ve kas sinyallerinin hızlı ve etkili bir şekilde iletilmesini sağlar. Bu süreç, nöronlar arasındaki iletişim ve kasların kasılması gibi temel fizyolojik süreçlerde kritik bir rol oynar.

Aksiyon potansiyeli, temel olarak üç aşamadan oluşur:

  1. Depolarizasyon: Hücre zarı gerilimi (membran potansiyeli) ani bir şekilde artar. Bu, hücre zarındaki sodyum (Na+) kanallarının açılmasına ve sodyum iyonlarının hücre içine hızla akmasına neden olur. Bu süreç, hücre zarının iç kısmını daha pozitif hale getirir.
  2. Repolarizasyon: Hücre zarı gerilimi, hücre zarındaki potasyum (K+) kanallarının açılmasına ve potasyum iyonlarının hücre dışına akmasına bağlı olarak hızla düşer. Bu, hücre zarının iç kısmını tekrar negatif hale getirir.
  3. Hiperpolarizasyon ve dinlenme potansiyeline dönüş: Hücre zarının gerilimi, dinlenme potansiyelinden daha negatif hale gelebilir, ancak hücre zarındaki iyon kanallarının kapanması ve iyon pompalarının tekrar çalışmasıyla, hücre zarı gerilimi dinlenme potansiyeline döner.

Aksiyon potansiyelleri, hücreden hücreye iletişim sağlar ve sinir sisteminin karmaşık işlemlerini gerçekleştirmesine olanak tanır. Aynı zamanda kas hücrelerinin kasılmasını ve kas hareketlerinin düzenlenmesini sağlar.

Akson

Nöronun bir parçası (sinir hücresi). Hücre gövdesinin ana uzantısıdır ve sinyalleri hücre gövdesinden uç düğmelerine iletmek için kullanılır.

Sinir impulslarının somadan fiberin uç noktasına aktığı sinir hücresinin tek uzantısı – sinir hücresinin çıkış hattıdır ve sinaps oluşumuna katkıda bulunan bir dalda biter.

Akson, nöron adı verilen sinir hücrelerinin uzun, ince ve tüp şeklinde bir uzantısıdır. Aksonların temel işlevi, nöronun elektriksel sinyalleri diğer nöronlara, kas hücrelerine veya salgı bezlerine iletmektir. Aksonlar, sinir sistemi içinde hızlı ve etkili iletişim sağlayarak, karmaşık düşünce, duygu ve hareketlerin gerçekleştirilmesine olanak tanır.

Aksonlar, nöronların gövdesinden çıkan ve çeşitli uzunluklarda olabilen uzun, ipliksi yapılar olarak tanımlanabilir. İnsan vücudunda bulunan en kısa aksonlar birkaç milimetre uzunluğunda olabilirken, en uzun aksonlar (örneğin, omurilikten ayağa giden sinirler) bir metreye kadar uzunluk gösterebilir.

Aksonların uç kısımlarında bulunan dallanmalar, sinaptik butonlar veya sinapslar olarak bilinen yapılarla son bulur. Sinapslar, aksonun elektriksel sinyalleri bir başka hücreye kimyasal sinyaller şeklinde ilettiği ve aksonal iletimin sona erdiği noktadır.

Aksonlar, çoğu durumda, elektriksel sinyallerin hızlı iletimini sağlayan ve enerji tasarrufu sağlayan miyelin kılıfı adı verilen bir yağlı tabakayla kaplanır. Miyelin kılıfının bulunmadığı bölgelerde, Ranvier boğumları adı verilen düzenli aralıklarla yer alan çıkıntılar bulunur. Bu yapılar, elektriksel sinyallerin daha hızlı ilerlemesine yardımcı olur ve saltatory iletim adı verilen bir süreçle iletim hızını artırır.

Akson taşıma

Bir akson boyunca belirli kimyasal maddelerin akışı.

Akson taşıma, nöronların aksonları boyunca moleküller ve organellerin hareket ettirilmesi sürecidir. Bu süreç, nöronların normal işlevlerini yerine getirebilmesi ve sağlıklı bir şekilde yaşaması için gereklidir. Akson taşıma, nöronların hücre gövdelerinde üretilen proteinler, lipitler ve organeller gibi önemli bileşenlerin aksonun uzunluğu boyunca taşınmasını sağlar. Bu, aksonun terminal kısmında ve diğer sinir hücreleriyle iletişim noktalarında (sinapslar) gereken yapıları ve molekülleri temin etmeye yardımcı olur.

Akson taşıması iki yönlüdür: anterograd ve retrograd taşıma.

  1. Anterograd taşıma: Bu süreç, hücre gövdesinden akson terminaline doğru molekül ve organellerin taşınmasını içerir. Anterograd taşıma, sinir hücrelerinin işlevlerini yerine getirmesi için gerekli olan proteinler, lipitler ve diğer moleküllerin hedef bölgelere ulaştırılmasını sağlar.
  2. Retrograd taşıma: Bu süreç, akson terminalinden hücre gövdesine doğru molekül ve organellerin taşınmasını içerir. Retrograd taşıma, hücre gövdesine geri dönen sinyallerin ve hücre dışından alınan moleküllerin (örneğin, reseptörlerin bağlandığı ligandlar) taşınmasını sağlar. Bu süreç, hücrenin işlevlerini düzenlemeye ve hücrenin sağlığını korumaya yardımcı olur.

Akson taşıması, motor proteinler olarak adlandırılan ve hücre iskeletinde hareket eden proteinler sayesinde gerçekleşir. Kinesin ve dinein adlı motor proteinler, hücrenin içinde moleküller ve organelleri taşımak için enerji sağlar ve akson taşımasının düzgün bir şekilde gerçekleşmesine yardımcı olur.

Aktif bileşenin farmasötik formdan serbest bırakılması

Aktif bileşenin emilimi, dağılımı, metabolizmaya katılımı ve metabolizmadan atılımı.

Aktif bileşenin farmasötik formdan serbest bırakılması, bir ilacın etkin maddesinin (aktif bileşenin) ilaç formülasyonundan (tablet, kapsül, merhem, vb.) serbest hale gelmesi ve vücuda etkisini göstermeye başlaması sürecidir. Bu süreç, ilacın etkili bir şekilde çalışabilmesi için kritik öneme sahiptir ve ilacın biyoyararlanımı üzerinde önemli bir etkisi vardır.

Farmasötik formdan serbest bırakılma süreci, ilaç formülasyonunun yapısına, aktif bileşenin kimyasal özelliklerine ve uygulama yöntemine bağlı olarak değişebilir. Örneğin, oral yolla alınan bir tablet, mide asidi ve sindirim enzimleriyle temas ettikçe parçalanır ve aktif bileşenler bağırsaklardan emilir. Bu süreç, aktif bileşenin dolaşıma girmesini ve ilaç etkisini göstermeye başlamasını sağlar.

Bazı ilaç formülasyonları, aktif bileşenin kontrollü veya uzun süreli salınımını sağlamak için özel olarak tasarlanmıştır. Bu tür ilaçlar, aktif bileşenin vücuda daha düşük dozlarda ve daha uzun süreler boyunca salınmasını sağlayarak, tedavinin etkinliğini artırır ve yan etkileri azaltır.

Aktif bileşenin farmasötik formdan serbest bırakılması, ilaçların güvenli ve etkili bir şekilde kullanılabilmesi için önemli bir parametredir. Bu süreç, ilaç geliştirme ve formülasyon çalışmalarında dikkate alınması gereken kritik bir faktördür.

Aktif hayal gücü

Bu, birinin rüya içeriğine müdahale ettiği özel bir hayal kurma türüdür.

Aktif hayal gücü, bilinçli bir şekilde hayal kurma sürecini kullanarak, duygusal, zihinsel ve fiziksel deneyimler yaratma ve keşfetme yöntemidir. Bu süreç, zihnin iç dünyasında çeşitli durumlar, senaryolar ve imgeleri canlandırarak, duyusal ve duygusal deneyimler yaratmayı amaçlar. Aktif hayal gücü, yaratıcılığı ve problem çözme becerilerini geliştirmeye yardımcı olabilir ve kişinin iç dünyasında yeni anlayışlar kazanmasını sağlar.

Aktif hayal gücü, psikoterapide ve danışmanlıkta, özellikle Carl Gustav Jung’un analitik psikolojisi ve psikodinamik terapilerde kullanılan önemli bir tekniktir. Bu teknik, bireyin bilinçdışı düşünceleri ve duygularıyla daha derin bağlantı kurmasına ve bu süreçte bilinçaltında saklı olan anıları, düşünceleri ve duyguları keşfetmesine yardımcı olur.

Aktif hayal gücü çalışmaları, genellikle rehberlik eşliğinde veya bireysel olarak yapılan rahatlama ve meditasyon tekniklerini içerir. Birey, belirli bir tema veya sorun etrafında zihninde canlandırmalar yaparak, bu süreçte ortaya çıkan imgeler ve duyguları keşfeder. Bu deneyimler, kişinin iç dünyasındaki zorluklarla baş etme, duygusal çözülme sağlama ve kişisel gelişim için faydalı olabilir.

Aktif hayal gücü aynı zamanda yaratıcı süreçlerde, özellikle sanat, edebiyat ve müzik gibi alanlarda, yeni fikirler ve ilham kaynakları bulmak için de kullanılabilir.

Aktif unutma

Aktif unutma, korku ve utanç nedeni ile oluşurken, uyku ve rahatlama pasif unutma olarak işlev görür.

Aktif unutma, beynin özellikle işe yaramayan, gereksiz veya rahatsız edici bilgileri bilinçli veya bilinçsiz olarak silme sürecidir. Bu süreç, kısa vadeli hafızanın etkinliğini artırarak, beynin daha önemli bilgileri hatırlamasına ve işlemesine odaklanmasını sağlar. Aktif unutma, bilişsel işleyişin ve zihinsel sağlığın temel bir yönüdür.

Aktif unutma, beynin daha verimli çalışmasına yardımcı olur ve bilişsel kaynakları daha iyi yönetmesini sağlar. Unutma süreci, yaşanan olayların anımsanmasında ve bilgilerin işlenmesinde önemli olan nöral bağlantıların güçlendirilmesi veya zayıflatılması ile ilgilidir. Gereksiz veya önemsiz bilgiler unutulduğunda, beyin daha önemli ve kullanışlı bilgileri daha kolay hatırlayabilir ve işleyebilir.

Aktif unutma aynı zamanda, duygusal dengeyi sağlamada ve zihinsel sağlık açısından önemli bir rol oynar. Özellikle travmatik deneyimler, rahatsız edici düşünceler ve duygular gibi zararlı ve rahatsız edici bilgilerin unutulması, kişinin duygusal yükünü hafifletir ve daha sağlıklı bir zihinsel durum elde etmesine yardımcı olur.

Ancak, aktif unutma sürecinin her zaman sağlıklı olduğu söylenemez. Zaman zaman, önemli bilgilerin veya değerli anıların yanlışlıkla unutulması durumlarında, bu süreç olumsuz etkiler yaratabilir. Bu nedenle, aktif unutma süreci, bireyin yaşam kalitesi ve zihinsel sağlığı için dikkatle değerlendirilmelidir.

Aktivasyon çemberi

Bu, oyun teorisinden, oyundaki çocuksu merak ve keşif davranışının analizine dayanan bir terimdir. Bir oyuncu oyunda gerginlik yaratmaya, sürdürmeye ve çözmeye çalışarak gerginlik eğrisi ile sonuçlanan bir aktivasyon çemberi gerilim ve çözüm arasında tekrarlayan bir ilişki olarak tanımlanır.

Basitçe söylemek gerekirse, gerilimin tekrar tekrar oluşturulduğu ve sonra aniden azaltıldığı gerginliğin oluşturulması ve azaltılması meselesidir.

Aktivasyon çemberi, motivasyon, enerji ve uyanıklık düzeylerinin değişimini açıklamak için kullanılan bir kavramdır. Bu terim, enerji ve uyanıklık düzeylerinin zamanla ve farklı durumlarla nasıl değişebileceğini gösteren bir çember şeklinde düşünülür. Aktivasyon çemberi, beynin farklı alanlarındaki nöral aktivitenin artması ve azalması ile ilgilidir.

Aktivasyon çemberi, beş ana enerji ve uyanıklık düzeyini kapsar:

  1. Uyku: Enerji düzeylerinin en düşük olduğu ve nöral aktivitenin azaldığı durumdur.
  2. Uyanıklık: Uyanık ve dikkatli olduğumuz, enerji düzeylerinin arttığı ve nöral aktivitenin yükseldiği durumdur.
  3. Odaklanma: Yoğun bir şekilde bir göreve veya düşünceye odaklandığımız ve enerji düzeylerinin daha da yükseldiği durumdur.
  4. Uyarılma: Enerji ve uyanıklık düzeylerinin daha da arttığı, heyecan ve korku gibi güçlü duyguların yaşandığı durumdur.
  5. Tükenme: Enerji düzeylerinin sonunda düşmeye başladığı ve uyanıklık düzeyinin azaldığı durumdur.

Aktivasyon çemberi, bireyin motivasyon, enerji ve uyanıklık düzeylerinin nasıl değişebileceğini gösteren bir model olarak kullanılabilir. Bu model, bireyin enerji ve motivasyon düzeylerini optimize etmeye ve uygun düzeyde uyanıklık sağlamaya yardımcı olacak stratejiler geliştirmesine yardımcı olabilir.

Aktivite ve dikkat bozukluğu

Bu, çocuklukta, motorik huzursuzluk, dürtüsellik ve dikkatsizlik gibi temel semptomlarla karakterize edilen ve yetişkinliğe yaklaşık % 50 oranında geçerek devam eden bir rahatsızlıktır.

Etkilenen çocukların kolayca dikkati dağılır, dikkat (konsantrasyon) çabaları ve bu çabaların başarısı diğerlerine oranla daha düşüktür (faaliyetler sık sık değiştirilir ve çalışma veya görevler kesintiye uğrar, bu da özellikle çocuğun başka biri tarafından yönlendirmesi gerektiği faaliyetlere yöneltir), dürtüsel reaksiyon ve hiperaktivite daha belirgindir. (örneğin, etkilenen çocuklar bir şey yapma sırası gelene kadar bekleyemez ve aniden sırası gelmeden ve düşünmeden harekete geçer, başkalarına müdahale eder ve geri durma ile ilgili büyük problemler yaşarlar). Bozukluk ayrıca hiperaktivite belirtileri olmadan da ortaya çıkabilir (hayalperest: etkilenen çocuklar rüyadaymış gibi görünür ve kendi düşüncelerinde kaybolurlar, çok hassastırlar, genellikle söylenenleri dinlemezler ve unutmazlar), bu durum çoğunlukla kız çocuklarında olur.

Aktivite ve dikkat bozukluğu, genellikle dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB) olarak da adlandırılır ve bireylerin dikkatlerini sürdürmede, dürtülerini kontrol etmede ve hiperaktiviteyle baş etmede zorluk yaşadığı bir nörolojik durumdur. DEHB, çocukluk çağında başlar ve bazı durumlarda yetişkinliğe kadar devam edebilir. Hem çocuklar hem de yetişkinler bu durumdan etkilenebilir.

DEHB, üç ana belirti grubu ile karakterize edilir:

  1. Dikkat eksikliği: Bireylerin odaklanmada, dikkatlerini sürdürmede ve görevleri tamamlamada zorluk yaşaması.
  2. Hiperaktivite: Aşırı enerjik, sürekli hareket halinde ve yerinde duramayan bireyler.
  3. Dürtü kontrol bozukluğu: Bireylerin düşünmeden hareket etme eğilimi ve dürtülerine direnememe.

DEHB’nin kesin nedeni bilinmemekle birlikte, genetik faktörler, nörokimyasal dengesizlikler ve beyin yapılarında anormallikler gibi çeşitli faktörlerin bu duruma katkıda bulunduğu düşünülmektedir. DEHB teşhisi, çocukların ve yetişkinlerin davranışlarını, yaşam kalitesini ve akademik başarısını önemli ölçüde etkileyebilir.

DEHB tedavisi genellikle ilaç tedavisi, davranışçı terapi ve yaşam tarzı değişikliklerini içerir. İlaç tedavisi, dikkati artırmaya ve hiperaktivite ve dürtü kontrolünü iyileştirmeye yardımcı olan merkezi sinir sistemi uyarıcıları kullanır. Davranışçı terapi, öz-disiplin, zaman yönetimi ve organizasyon becerilerini geliştirmeye yöneliktir. Yaşam tarzı değişiklikleri, uygun uyku düzeni, düzenli egzersiz ve dengeli beslenme gibi sağlıklı alışkanlıkları benimsemeyi içerir.

DEHB’nin erken teşhisi ve uygun tedavisi, etkilenen bireylerin yaşam kalitesini önemli ölçüde artırabilir ve akademik, sosyal ve iş hayatında başarı şansını yükseltebilir.

Aktör-gözlemci-çarpıtma eğilimi

Bu eğilim nedensel atıfta bir eğilimdir. Aktör genellikle eylemini dış nedenlere bağlarken, bir gözlemci aynı eylemi iç faktörlere bağlar.

Basitçe söylemek gerekirse, insanlar başkalarının davranışlarını kendi iradeleriyle ilişkilendirme eğilimindeyken, kendi davranışlarını çevrenin baskısı altında çevrenin zoruyla yapmış oldukları görüşündedirler.

Aktör-gözlemci çarpıtma eğilimi, insanların kendi davranışlarını değerlendirirken ve başkalarının davranışlarını değerlendirirken farklı açılardan bakma eğilimini ifade eden bir sosyal psikoloji kavramıdır. Bu eğilim, insanların kendi davranışlarını içsel faktörlerden ziyade dışsal faktörlerle açıklama eğiliminde olmalarına, ancak başkalarının davranışlarını değerlendirirken içsel faktörlere daha fazla vurgu yapmalarına yol açar.

Aktör-gözlemci çarpıtma eğilimi şu şekilde örneklerle açıklanabilir:

  1. Bir öğrenci bir sınavda başarısız olduğunda, kendi başarısızlığını dışsal faktörlere (ör. yetersiz ders materyalleri, haksız sorular) bağlayabilir. Ancak aynı öğrenci başka bir öğrencinin başarısızlığını değerlendirirken, başarısızlığın nedenini o öğrencinin içsel faktörlerine (ör. tembellik, düşük zeka düzeyi) bağlayabilir.
  2. Bir çalışan, bir projeyi zamanında tamamlamadığında, bu durumu dışsal faktörlerle (ör. yetersiz kaynaklar, ekip üyelerinin işbirliği eksikliği) açıklayabilir. Ancak aynı çalışan, bir meslektaşının projeyi zamanında tamamlamamasını değerlendirirken, meslektaşının içsel faktörlerine (ör. beceriksizlik, özensizlik) daha fazla odaklanabilir.

Aktör-gözlemci çarpıtma eğilimi, insanların sosyal değerlendirmelerinde ve yargılarında önyargı ve haksızlık yaratır. Bu eğilimi anlamak ve farkında olmak, insanların başkalarının davranışlarını ve motivasyonlarını daha adil ve doğru bir şekilde değerlendirmelerine ve empati kurma becerilerini geliştirmelerine yardımcı olabilir.