Amfetamin bağımlılığı

Amfetamin bağımlılığı, amfetamin adı verilen uyarıcı madde grubuna ait ilaçların sürekli ve kontrolsüz kullanımından kaynaklanan bir madde bağımlılığıdır. Amfetaminler, uyanıklık, enerji ve zihinsel odaklanma artışı sağlar ve başlangıçta reçeteli ilaçlar olarak kullanılabilir. Ancak, bu maddelerin kötüye kullanılması, zamanla bağımlılığa yol açabilir.

Amfetamin bağımlılığının belirtileri şunları içerir:

  1. İlaç kullanımının sürekli ve düzensiz hale gelmesi
  2. İlaç kullanımına bağlı olarak yaşamın diğer alanlarında sorun yaşamaya başlamak
  3. İlacı almadan fiziksel ya da zihinsel olarak rahatsız hissetmek (yoksunluk belirtileri)
  4. Tolerans gelişimi, yani zamanla ilacın etkisini hissetmek için daha yüksek dozlar almak zorunda kalmak
  5. İlaç kullanımını azaltmaya ya da bırakmaya yönelik başarısız girişimler

Amfetamin bağımlılığı, fiziksel ve zihinsel sağlık sorunlarına yol açabilir, sosyal ilişkileri ve yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilir. Amfetamin bağımlılığı tedavisi, farmakolojik tedavi ve psikoterapinin bir kombinasyonunu içerebilir. Detoksifikasyon, bireysel ve grup terapisi, davranışçı yaklaşımlar ve destek grupları, bu bağımlılığın üstesinden gelmeye yardımcı olabilecek tedavi seçeneklerindendir. Tedavi süreci, bağımlılığın şiddetine, kişinin özgeçmişine ve diğer bireysel faktörlere bağlı olarak değişkenlik gösterebilir.

Amfetamin veya weckamine tablet

Amfetamin veya Weckamine tabletler, amfetamin tuzlarını içeren reçeteli ilaçlardır. Bu ilaçlar, merkezi sinir sistemi üzerinde uyarıcı etkiye sahip sentetik bileşiklerdir ve genellikle dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB), narkolepsi ve bazen de obezite tedavisi için kullanılır.

Amfetaminlerin etkileri arasında uyanıklığın, enerjinin ve zihinsel odaklanmanın artması bulunur. Bu ilaçlar, özellikle DEHB’li hastalar için semptomların yönetilmesine yardımcı olabilir. Weckamine, amfetamin tuzlarına benzer bir yapıya sahip olup, amfetaminlerle aynı etkilere ve kullanım alanlarına sahip olabilir.

Ancak, amfetamin ve Weckamine tabletlerinin kötüye kullanılması bağımlılık yapabilir ve ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. İlaçlarla ilgili riskler ve yan etkiler nedeniyle, bu tür ilaçlar sadece reçeteyle ve bir sağlık uzmanının gözetiminde kullanılmalıdır. Amfetamin ve Weckamine bağımlılığı tedavisi, farmakolojik tedavi ve psikoterapinin bir kombinasyonunu içerebilir. Detoksifikasyon, bireysel ve grup terapisi, davranışçı yaklaşımlar ve destek grupları, bu bağımlılığın üstesinden gelmeye yardımcı olabilecek tedavi seçeneklerindendir.

Amfetamin yoksunluk sendromu

Amfetamin yoksunluk sendromu, amfetamin veya amfetamin benzeri uyarıcılar kullanan ve bağımlı hale gelen kişilerin, bu maddelerin kullanımını azalttığında veya tamamen bıraktığında yaşadığı fiziksel ve psikolojik belirtilerdir. Bu yoksunluk belirtileri, kişinin bu maddeleri kullanmayı bırakmasını zorlaştırarak bağımlılık döngüsünü sürdürür.

Amfetamin yoksunluk sendromu belirtileri şunları içerebilir:

  1. Aşırı uyku hali ve yorgunluk: Amfetamin kullanımının durmasıyla, kişi enerji eksikliği yaşayabilir ve sürekli uyumak isteyebilir.
  2. Depresyon: Amfetaminlerin etkisi geçtikçe, kullanıcı depresif duygular ve düşük enerji seviyeleri yaşayabilir.
  3. İştah artışı: Amfetaminler iştahı bastırdığı için, kullanımın durmasıyla iştah artabilir ve kilo alımına neden olabilir.
  4. Ajitasyon ve irritabilite: Yoksunluk döneminde, kişi sinirli ve huzursuz hissedebilir.
  5. Konsantrasyon zorlukları: Amfetaminlerin bırakılmasıyla, zihinsel odaklanma ve dikkat seviyelerinde düşüş yaşanabilir.
  6. Uyku düzeninde bozulmalar: Yoksunluk döneminde, uyku düzeninde değişiklikler ve uykusuzluk meydana gelebilir.
  7. Anksiyete: Amfetamin yoksunluğu sırasında, kişi artan kaygı ve endişe yaşayabilir.

Amfetamin yoksunluk sendromunun şiddeti ve süresi, kullanıcının bağımlılık düzeyine, kullanılan amfetamin türüne ve bırakma sürecine bağlı olarak değişir. Yoksunluk belirtilerini yönetmek ve bağımlılıktan kurtulmak için profesyonel yardım almak önemlidir. Bu süreçte, detoksifikasyon, psikoterapi, ilaç tedavisi ve destek grupları gibi tedavi seçenekleri kullanılabilir.

Amfetamin zehirlenmesi

Amfetamin zehirlenmesi, amfetamin veya amfetamin türevi uyarıcıların (örneğin metilfenidat ve MDMA) aşırı kullanımı sonucu meydana gelen akut toksisite durumudur. Bu durum, kişinin yanlışlıkla veya kasıtlı olarak bu maddelerden yüksek dozda almasıyla ortaya çıkar. Amfetamin zehirlenmesi, yaşamı tehdit edici olabilecek ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir ve acil tıbbi müdahale gerektirir.

Amfetamin zehirlenmesinin belirtileri şunları içerir:

  1. Taşikardi (hızlı kalp atışı) ve/veya aritmi (anormal kalp ritmi)
  2. Hipertansiyon (yüksek tansiyon) veya hipotansiyon (düşük tansiyon)
  3. Hipertermi (yüksek vücut sıcaklığı)
  4. Aşırı terleme
  5. Huzursuzluk, ajitasyon ve paranoya
  6. Halüsinasyonlar ve psikoz
  7. Kas tremorleri, kramplar ve hiperrefleksi (artmış refleksler)
  8. Solunum sıkıntısı veya hızlı solunum
  9. Bulantı, kusma ve karın ağrısı
  10. Baş ağrısı ve baş dönmesi
  11. Hiponatremi (düşük kan sodyum düzeyi)
  12. Nöbetler ve bilinç kaybı

Amfetamin zehirlenmesi yaşayan bir kişi için acil tıbbi yardım almak hayati önem taşır. Tedavi, genellikle belirtileri yönetmeye ve vücudun toksinleri atmasına yardımcı olmaya yöneliktir. Amfetamin zehirlenmesi ciddi ve yaşamı tehdit edici olabileceği için, amfetamin ve benzeri uyarıcıların kullanımı ve dozajı konusunda dikkatli olmak önemlidir.

Amfetaminler

Amfetaminler, merkezi sinir sistemini (MSS) uyarıcı etkiye sahip olan, kimyasal olarak ilişkili bir grup maddedir. Bu maddeler, enerji, uyanıklık ve odaklanma artışı ile kısa süreli öfori hissi sağlayarak beyindeki nörotransmitterler olan dopamin, norepinefrin ve serotonin seviyelerini artırır. Amfetaminler, reçeteli ilaçlar ve uyuşturucu maddeler arasında bulunabilir.

Amfetaminlerin bazı yaygın formları şunlardır:

  1. Amfetamin: Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB) ve narkolepsi tedavisi için reçete edilebilen merkezi sinir sistemini uyarıcı bir ilaçtır. Adderall ve Dexedrine, amfetamin içeren yaygın ilaçlardır.
  2. Metamfetamin: Hem reçeteli ilaç olarak (Desoxyn) hem de yasadışı uyuşturucu olarak bulunabilir. Reçete edildiğinde, DEHB ve bazen obezite tedavisinde kullanılır. Yasa dışı metamfetamin (genellikle „meth“ veya „crystal meth“ olarak adlandırılır) ise, ciddi bağımlılık ve sağlık sorunlarına yol açabilen tehlikeli ve yasadışı bir uyuşturucudur.
  3. MDMA (3,4-metilendioksimetamfetamin): Genellikle „ecstasy“ veya „molly“ olarak adlandırılan, sentetik bir psikoaktif madde olan MDMA, amfetamin ve halüsinojen özelliklere sahiptir. Genellikle rekreasyonel amaçlarla kullanılır ve öfori, duygusal yakınlık ve enerji artışı sağlar, ancak ciddi sağlık riskleri ve bağımlılık potansiyeli vardır.

Amfetaminlerin kötüye kullanılması bağımlılığa, zihinsel ve fiziksel sağlık sorunlarına ve sosyal ve işlevsel bozulmalara yol açabilir. Bu nedenle, amfetamin ve amfetamin benzeri ilaçların kullanımı, bir sağlık uzmanının gözetiminde ve reçete edildiği şekilde yapılmalıdır.

Amfetaminler bazı ilaçlarda bulunan sentetik olarak üretilmiş bir grup maddedir.

Yasadışı olarakta kullanılan ve bağımlılık yapan maddeler arasındadır ve kimyasal yapılarına bağlı olarak uyarıcı ve / veya halüsinojik etkilere sahiptir. Her şeyden önce, psikolojik bağımlılığa yol açabilirler. Uyarıcı, psikotropik maddelerdir (kullanıcının ruh halini veya bilincini etkileyen maddeler).

Tarih ve kökenine kısa bir bakış

Amfetamin ilk olarak 1887 yılında sentezlendi ve 1930 yılında soğuk algınlığını önleyici bir ilaç olarak piyasaya çıktı. Psikostimülatör etkilerinin gözlemlenmesi, 1934 yılında daha da uyarıcı ve daha uzun etkili metamfetamin sentezine yol açtı. Bu başlangıçta Methedrine ticari imi altında düşük performansa ve akciğer hastalıklarına karşı kullanılmıştır.

1940 yılının ortalarına kadar, amfetaminler yaklaşık 40 tıbbi endikasyon için onaylandı, ancak terapötik olarak bir kanıtlama yapılamadan İkinci Dünya Savaşı sırasında çok miktarda üretildi. Uyarıcı ve uyku önleyici etkileri nedeniyle çoğunlukla askerler tarafından tüketildi. 1940 yılının sonunda, başlangıçta kamyon şoförleri ve öğrenciler arasında kullanımı yaygınlaştı, sonraki yıllarda daha fazla tüketici grubu oluştu.

Artan bağımlılık potansiyeli ve akut zehirlenme belirtileri ve amfetamin psikozlarındaki artış nedeniyle, dünya çapında amfetamin preparatlarının satışı ve reçetesi gittikçe kısıtlanmaktadır. Yasal ticaretin kısıtlanmasıyla, 1990 yıllarının yeni disko ve parti kültürüyle bağlantılı olarak büyük ölçüde büyüyen yasadışı bir pazar geniş çapta gelişti.

Ecstasy olarak bilinen amfetamin türevi MDMA, ilk olarak Darmstadt şirketi E. Merck’in bunun patenti almasının (iki yıl önce 1912 yılında ) ardından 1914’te sentezlendi. Bir süre iştah kesici olarak kullanıldı. MDMA iletişimi ve kişiler arası teması teşvik edici etkileri nedeniyle ABD’de 1985 yılına kadar ve İsviçre’de 1993 yılına kadar psikoterapide kullanılmıştır.

1960 yılının sonunda, MDMA (ecstasy) ve onunla yakından ilişkili olan MDA, Kaliforniya’daki hippiler arasında aşk ilaçları olarak popüler hale geldi. 1970 yılının ortalarından beri bu maddeler ABD ve Büyük Britanya’da ve 1990 yılının başından beri Almanya’da giderek yaygınlaştı.

Bir alt madde olarak amfetaminler ve amfetamin türevleri hala çeşitli ilaçlarda, örneğin iştah baskılayıcılarda, grip ve astım ilaçlarında ve aşırı aktif çocuklarda dikkat eksikliği tedavisinde kullanılan ilaçlarda bulunur.

Amfetamin Maddesi

Amfetamin (a-metilfenetilamin) ve türevleri, ana maddesi feniletilamin olan sentetik olarak üretilmiş bir grup maddedir. Çeşitli hammaddelerden, kimyasal maddelerin belirli sentetik işlemlerle reaksiyona sokulduğu özel laboratuvarlarda yasadışı üretimi gerçekleşir. Ekstazi başlangıçta kimyasal olarak 3,4-metilendioksi-N-metilafetamin olarak gösterilen amfetamin türeviydi. Bu gruba ait olan ve yapılarında çok az farklılık gösteren MDA (3,4-metilendioksiamfetamin) ve MDE (3,4-metilendioksi-N-etilamphetamin – Eve) maddeleri de sıklıkla ecstasy olarak adlandırılır. Bu arada, yasadışı piyasada ecstasy adı altında çok çeşitli maddeler sunulmaktadır.

Amfetamin ve tüketim şekilleri

Amfetaminler esas olarak toz veya tablet şeklinde yutulur. Ek olarak, bu maddelerin her ikisi de daha hızlı ve daha güçlü bir etkiye sahip olması için oral mukozaya koklanır veya ovalanır. Çözeltide, amfetaminler ayrıca intravenöz olarak enjekte edilir. Günlük doz 5-40 mg arasında dalgalanır, günde 50 mg’ın üzerindeki dozlar yüksek kabul edilir. Speed aktif içeriği % 10 ila 80 arasında değişebilen amfetamin, metamfetamin, efedrin, kafein ve karışımların bir karışımıdır.

Ecstasy esas olarak aktif içeriği genellikle 100-150 mg MDMA arasında olan, ancak 50-250 mg arasında değişebilen kapsüller veya tabletler şeklinde tüketilir. Özellikle kapsüller sıklıkla kontamine olur ve amfetamin ve kafein gibi ek aktif bileşenler içerir. Çoğu durumda, tüketim akşam başına bir tablet ile sınırlıdır.

Amfetaminin Efektleri

Farklı etki biçimlerine göre, amfetaminler ve türevleri üç gruba ayrılır:

  1. psikostimülan grubu (amfetamin ve metamfetamin),

  2. entaktojenler grubu (MDA, MDMA, MDE) ve

  3. halüsinojenler grubu ( DOM).

Düşük dozlarda psikostimülanlar, örneğin 5-20 mg amfetamin, öfori, konuşma dürtüsü ve artan özgüven duygusu, rahatlık dikkat ve güç hissi verir. Konsantrasyon ve performans artarken, yorgunluk ve uyku ihtiyacı, iştah ve açlık hissi bastırılır. Fiziksel etkiler, bronşların genişlemesinin yanı sıra nabız, kan basıncı ve vücut sıcaklığındaki artışı gözlemlenir. Orta ila yüksek dozlar, solunum hızında artma, titreme, huzursuzluk ve uyku bozuklukları ile birlikte belirgin uyarılma durumlarına yol açar. Dokunma hissi artarken ağrı açlık ve susuzluk hissi azalır.

Entaktojenler grubuna ait olan Ecstasy, esas olarak içsel bir mutluluk hissini ve alınımından 20 ila 60 dakika sonra huzurlu bir şekilde kendini kabul etme hissini tetikler. Tüketici korkusuz ve kendine güveni tam bir hale gelir. İç psikolojik engellerin atılması ile, kişinin kontrolünü kaybetmeden iletişim kurma yeteneği artar. Görsel ve akustik izlenimler yoğunlaşabilir ve dokunma hissi artarken aynı zamanda ağrı, açlık ve susuzluk azalır. Çevreye bağlı olarak tüketici, örneğin dans etkinliklerinde geri çekilir veya aktif hale gelir. Etkiler azaldıktan sonra, uyku ve konsantrasyon bozukluklarını içerebilecek bir fiziksel tükenme durumu ortaya çıkar.

Halüsinojenik amfetamin türevleri esas olarak sanrılara ve düşünce ve ruh halinde değişikliklere neden olur. İlişkisel düşüncenin hafifletilmesi, sözde düşünce zıplaması, karakteristik olarak kabul edilir.

Bireysel etkilerin doğası, çevre ve ruh hali gibi eşlik eden tüketim koşullarından ve doz miktarından kesin olarak etkilenir. Eylemin başlangıcı ve süresi ilgili maddeye ve tüketim şekline bağlıdır. Amfetaminler ağızdan alındığında, etki yaklaşık yarım saat ila bir saat arasında başlar ve beyinde etkisi yaklaşık dört saat sürer. Yarı ömür süresi, yedi ve on bir saat arasında bazen aşırı durumlarda 31 saattir. Ecstasy’nin etkileri yaklaşık 15-20 dakika sonra başlar ve yaklaşık beş saat sürer.

Amfetaminin Etkileme modu

Amfetamin, beynin sinir hücrelerinde nörotransmitterleri dopamin ve – daha az ölçüde – noradrenalini serbest bırakır, yüksek dozlarda ise (ecstasy) dekonjestan etkisi olan maddeler gibi – öncelikle serotonin salınımını aktive eder.

Amfetamin ve riskleri

Belirli riskler, ilgili maddenin saflığı ve bileşimi hakkında tüketiciler arasında sık karşılaşılan bilgi eksikliğini içerir, böylece etkinin yoğunluğu ve süresi ile olası yan etkilerin değerlendirilmesi zordur. Amfetamin kullanımının bir sonucu olarak, saldırganlık ve şiddet, zulüm yanılsaması ve – nadiren – halüsinasyonlar olabilir. Bu amfetamin psikozları genellikle yüksek dozlardan sonra ortaya çıkar, ancak bireysel durumlarda 10 mg amfetamin gibi çok küçük miktarlardan sonra da bu belirtiler ortaya çıkabilir. Amfetamin tüketimine bağlı zehirlenmede kalp aktivitesinde yavaşlama, hızlı kalp atışı, artmış veya azalmış kan basıncı, terleme veya titreme, bulantı, kusma, kilo kaybı, kas zayıflığı oluşur.

Mevcut bilgilere göre, ecstasy tüketiminin akut riskleri – bilinmeyen içeriklerin bir sonucu olarak her zaman tahmin edilemeyen etkilere ek olarak – öncelikle fiziksel yan etkilerde yatmaktadır. Hayatı tehdit eden sıvı kaybının oluşmasının beklenebileceği çok güçlü fiziksel aktiviteler. Bu, dehidrasyona ve aşırı ısınmaya yol açabilir. İstenmeyen fiziksel semptomlar arasında mide bulantısı, ağız kuruluğu, çarpıntı, huzursuzluk ve çene kaslarındaki gerginlik ve ayrıca artmış motor aktivite sayılabilir. Açlık, susuzluk ve yorgunluk gibi vücut sinyalleri artık algılanamaz hale gelir.

Etkiler azaldıktan sonra, uykusuzluk, baş ağrısı, sinirlilik, depresif ruh halleri ve hafıza bozuklukları sıklıkla ortaya çıkar. Ecstasy’ye ek olarak, alkol, esrar, speed, LSD ve diğer ilaçlarla birlikte tüketilirse, bu karışık kullanım sorunlu ve risklidir.

Uzun vadede: dolaylı hasar

Amfetamin bağımlılığının artan fiziksel bozulma ve sosyal ortamdan çekilme ile birlikte yol alması, düşüncenin sadece ilacın tedarikine odaklanması nadir değildir. Aşırı dozlar ve kronik amfetamin tüketimi, amfetamin psikozuna ve beyin sinir hücrelerinde kalıcı hasara yol açabilir. Metamfetamin en toksik amfetamin türevi olarak kabul edilir. Kronik amfetamin kullanıcıları genellikle aynı aktiviteleri tekrar tekrar yapma eğilimindedir, örneğin bir çekmeceyi tekrar tekrar açmak ve belirli bir düşünceye sabitlenmek gibi.

Ecstasy tükettikten sonra insanda bıraktığı kalıcı hasarlar uzun süredir tartışmalıdır. Bununla birlikte, son çalışma sonuçlarına dayanarak, kronik ecstasy tüketiminin beyinde kalıcı değişikliklere, özellikle serotonin metabolizmasından sorumlu sinir hücrelerinin sayısında bir azalmaya yol açabileceği yaygın olarak kabul edilmektedir. Hala teyit edilecek bulgular ecstasy kullanımının bir sonucu olarak kelime bulma ve hafıza bozukluklarına da işaret etmektedir. Ek olarak, kardiyovasküler hastalıklar, diyabet, karaciğer hastalıkları, konvülsiyonlar, glokom ve tiroid hastalıkları ecstasy ile şiddetlenebilir.

Amfetamin ve Bağımlılık sorunu

Amfetaminler hızla güçlü bir psikolojik bağımlılığa yol açabilir. Tüketimin ilk aylarında, olumlu etkisi nedeniyle tüketiciden genellikle onay ve hayranlık alır. Zamanla kişinin sosyal faaliyetlerini giderek kısıtlar. İstenen etkileri daha hızlı ve yoğun bir şekilde deneyimlemek için, örneğin sigara içmek veya uyuşturucu enjekte etmek için daha hızlı bir uygulama şekli sıklıkla kullanılır. Bu durum zamanla, kan basıncını arttıran, iştah bastıran ve öforik etkilere kullanıcı kişide karşı tolerans gelişir ve bu da doz artışlarına yol açar.

Ecstasy için nispeten düşük bir bağımlılık potansiyelinden bahsedilir. Bununla birlikte, ecstasy kullanıcıları bir psikostimülatör etki arıyorlarsa özellikle risk altındadır. Deneyimler, ecstasy’nin daha güçlü psikostimülan olan amfetamin, metamfetamin ve kokain kullanan tüketici grubuna dahil olmak için giriş evresinde bir ilaç olduğunu göstermiştir .

Tehlikeli karışımlar

Amfetamin ve ecstasy tüketiminin risk potansiyeli, kapsüllerin veya tabletlerin, spesifik aktif bileşenlere ek olarak genellikle farklı ilaçların, ilaçların veya diğer maddelerin kombinasyonlarını içermesiyle artar. Bu karışımlar aşırı dolaşım stresi, akut anksiyete, zehirlenme ve alerjik reaksiyonlara yol açabilir. Ecstasy ve alkolün eşzamanlı tüketimi özellikle karaciğer ve böbrekler için streslidir ve vücudun kuruma tehlikesini arttırır.

Amfotropik ilaç etkisi

Bu, bir ilacın iki yönde etkisidir, örneğin zıt etki ile eşzamanlı periferik ve merkezi saldırı.

Kafein buna güzel bir örnek teşkil eder, bu madde hem merkezi vazokonstrüktif (kan damarlarının büzülmesine neden olan), hemde periferik vazodilatör (kalp ve beyin dışındaki damarları genişleten) etkiye sahiptir. Organizmanın başlangıç ​​pozisyonu ve bireysel reaksiyonu, diğer faktörlerin yanı sıra ortaya çıkan nihai etkiyi belirler.

Amfotropik ilaç etkisi, bir ilacın çeşitli farmakolojik etkilere sahip olması ve belirli durumlara göre farklı yollarla etki göstermesi durumudur. Amfotropik etkiye sahip ilaçlar, nörotransmitterlerin veya diğer biyokimyasal moleküllerin etkileşimini modüle ederek farklı fizyolojik ve psikolojik etkiler ortaya çıkarabilirler.

Amfotropik ilaçlar, doza, uygulama yöntemine ve hedef alınan hastalığa bağlı olarak farklı etkiler gösterebilir. Örneğin, bir ilaç düşük dozlarda anksiyolitik (anksiyete giderici) etki gösterirken, yüksek dozlarda antidepresan veya antipsikotik etkiler gösterebilir. Aynı ilaç, depresyon ve anksiyete bozukluğu gibi farklı hastalıkların tedavisinde kullanılabilir.

Amfotropik ilaçların bu çeşitlilik gösteren etkileri, ilaçların daha geniş bir hasta grubunda kullanılabilmesini sağlar. Ancak, bu tür ilaçların kullanımı, yan etkilerin ve etkileşimlerin yönetilmesi açısından dikkatli bir şekilde düşünülmesi ve titiz bir takip gerektirir.

Amidler

Amidler, amonyaktan türetilen ve bir veya daha fazla hidrojen atomunun yerine organik veya inorganik asit kalıntıları veya metallerin yerleştirildiği kimyasal bileşiklerdir.

Amidler, organik kimyada yaygın olarak bulunan bir bileşik sınıfıdır. Amidler, bir karboksil asidi ve bir aminin birleşmesiyle oluşan fonksiyonel gruplar içerir. Genel formülü R-CO-NR’R“ şeklindedir, burada R, R‘ ve R“ alkil veya aril gruplarıdır.

Amidlerin yapısında, bir karbon atomu (C), oksijen (O) ve azot (N) atomları arasında bir karbonil grubu (-C=O) ve bir amino grubu (-NH2) bulunur. Amidler, karboksilik asitlerin (-COOH) ve aminlerin (-NH2) reaksiyonuyla oluşur. Bu reaksiyon sırasında, bir su molekülü açığa çıkar ve amid bağı oluşur.

Amidler, doğada yaygın olarak bulunan ve biyolojik süreçlerde önemli roller oynayan peptit bağları içeren proteinler gibi biyolojik olarak önemli bileşiklerin yapısında bulunur. Ayrıca, amidler farmasötik bileşikler, plastikler, naylon ve diğer polimerlerin üretiminde de kullanılır. Amidlerin kimyasal ve fiziksel özellikleri, içerdikleri fonksiyonel grupların ve yan zincirlerin yapısına bağlı olarak değişir.

Aminler

Aminler, bir veya daha fazla hidrojen atomunun diğer elementlerle (alkil veya aril grupları) değiştirildiği amonyak organik türevlerdir.

Aminler, organik kimyada bulunan ve azot (N) atomu içeren bir bileşik sınıfıdır. Genel formülü R-NH2 şeklindedir, burada R, bir alkil veya aril gruplarıdır. Aminler, amonyak molekülünden (NH3) türetilmiştir ve amonyak molekülündeki hidrojen atomlarının bir veya daha fazlası organik gruplarla değiştirilmiştir.

Aminler, temel olarak birincil, ikincil ve üçüncül aminler olmak üzere üç kategoriye ayrılır:

  1. Birincil aminler: Azot atomu, sadece bir organik grup (ör. metilamin, CH3NH2) ve iki hidrojen atomu ile bağlıdır.
  2. İkincil aminler: Azot atomu, iki organik grup (ör. dimetilamin, (CH3)2NH) ve bir hidrojen atomu ile bağlıdır.
  3. Üçüncül aminler: Azot atomu, üç organik grup (ör. trimetilamin, (CH3)3N) ile bağlıdır ve hiç hidrojen atomu içermez.

Aminlerin yapısı ve özellikleri, bağlı olduğu organik grupların ve azot atomundaki yükün dağılımına bağlı olarak değişir. Aminler, kimyasal reaktiflik, asidite ve baziklik açısından çeşitli özelliklere sahiptir.

Biyolojik açıdan, aminler önemli rol oynar. Örneğin, proteinlerin yapı taşı olan amino asitler, birincil amin grubu (-NH2) ve bir karboksil asit grubu (-COOH) içerir. Ayrıca, aminler nörotransmitterler, hormonlar ve biyoaktif moleküller gibi biyolojik olarak aktif bileşiklerin yapı taşları olarak da işlev görür.

Amino asitler

Amino asitler, işlevleri iki adlandırma grubu tarafından belirlenen proteinleri ve kandaki alyuvarları oluşturan, aynı zamanda nörotransmittlerlerde olduğu gibi başka işlevlere sahip olan organik moleküllerdir. Örnekler glutamik asit, aspartik asit, y-aminobutirik asittir.

Bunlar, bir hidrojen atomunun bir amino grubu ile değiştirildiği karboksilik asitlerdir. Amino asit terimi çoğunlukla insan proteinlerinin oluştuğu ve bu nedenle proteininojenik amino asitler (alfa-amino asitler) olarak da adlandırılan 22 farklı amino asidi belirtir. Bununla birlikte, doğada, protein sentezi ile ilgisi olmayan, daha ziyade biyolojik fonksiyonları yerine getiren yüzlerce (mevcut bilgiye göre 250 çeşit) amino asit vardır. Sentetik olarak üretilen amino asitler kuyrukluyıldızlarda ve meteoritlerde bile tespit edilebilir.

Esansiyel ve esansiyel olmayan amino asitler arasında bir ayrım yapılır. Esansiyel amino asitler insan vücudunun kendisi tarafından sentezlenemez. Bu amino asitlerin, özellikle gıda ile dışarıdan sağlanması gerekir. Üçüncü grupta, sadece belirli durumlarda alınması gereken yarı esansiyel amino asitler de vardır, örn. Artan protein ihtiyacı olan kişilerde (büyüme sırasında veya ciddi yaralanmalardan sonra).

Kanonik ve kanonik olmayan amino asitler arasında da bir ayrım yapılır: insan vücudundaki 22 proteinojenik amino asidin 20’si DNA dizileri (kodonlar; nükleotit dizileri veya baz üçüzleri) tarafından kodlanır ve bu nedenle kanonik veya standart amino asitler olarak adlandırılır. 20 kanonik proteinojenik amino asitten 12’si insan vücudu tarafından gerekli olmadığı halde sentezlenirken, geri kalan 8 proteinojenik amino asit esastır. İnsan vücudunun geri kalan iki amino asidi veya insan vücudu dışında halihazırda bilinen 250 doğal olarak meydana gelen amino asitlerin tümü kanonik olmayan amino asitlerdir.

Amino asitler metabolizma ve bu nedenle tüm yaşam süreçlerinin temeli için gereklidir. Protein sentezine ek olarak, en önemli işlevi besin maddelerinin (su, yağlar, karbonhidratlar, proteinler, mineraller ve vitaminler) taşınması ve depolanmasıdır. Obezite, yüksek kolesterol, diyabet, uyku bozuklukları, erektil disfonksiyon veya artroz gibi hastalıklarının çoğu temel olarak metabolik bozukluklardan kaynaklanır. Bu aynı zamanda saç dökülmesi veya şiddetli kırışıklık için de geçerlidir.

Amino asitler, proteinlerin yapı taşları olan organik bileşiklerdir. İsimlerinden de anlaşılacağı gibi, amino asitler amine (-NH2) ve karboksil asit (-COOH) fonksiyonel gruplarına sahiptir. Ayrıca, her amino asidin kendine özgü bir yan zinciri (R grubu) vardır. Bu yan zincirler, amino asitlerin yapısal ve kimyasal özelliklerini belirler.

Toplamda 20 farklı amino asit vardır ve bunlar, çeşitli kombinasyonlarla birbirine bağlanarak proteinleri oluşturur. Amino asitler, peptid bağları adı verilen kimyasal bağlarla birleşir ve bu şekilde polipeptid zincirleri oluşturur. Bir veya birden fazla polipeptid zincirinin bir araya gelmesiyle proteinler meydana gelir.

Amino asitler, insan vücudunda ve diğer organizmalarda önemli biyolojik işlevlere sahiptir. Özellikle, proteinlerin yapı taşları olarak hücrelerin yapısal ve işlevsel özelliklerine katkıda bulunurlar. Amino asitler ayrıca, hormonlar ve nörotransmitterler gibi sinyal moleküllerinin yapı taşları olarak da görev yapar.

Amino asitler iki ana kategoriye ayrılır:

  1. Esansiyel amino asitler: Vücut tarafından üretilemeyen ve diyet yoluyla alınması gereken amino asitlerdir. İnsanlar için 9 esansiyel amino asit bulunmaktadır: histidin, izolösin, lösin, lizin, metiyonin, fenilalanin, treonin, triptofan ve valin.
  2. Non-esansiyel amino asitler: Vücut tarafından üretilebilen ve diyetle alınmasına gerek olmayan amino asitlerdir. Bununla birlikte, bazı durumlarda (örneğin hastalık veya gelişme dönemi gibi) vücut bu amino asitleri yeterli miktarda üretemeyebilir ve bu durumda diyetle alınmaları gerekebilir. Non-esansiyel amino asitler arasında alanin, asparagin, aspartik asit ve glutamik asit bulunmaktadır.

Aminptin

Amineptin, atipik bir antidepresan ilaçtır ve trisiklik antidepresanlar (TCA) grubuna aittir. Dopamin geri alım inhibitörü olarak çalışır, yani dopaminin sinaptik aralıkta daha uzun süre kalmasını sağlayarak dopaminin etkisini artırır. Bu süreç, depresyon belirtilerini hafifletmeye yardımcı olur.

Amineptin, 1970’lerde ve 1980’lerde depresyon tedavisi için kullanılmıştır. Ancak, bağımlılık yapıcı potansiyeli ve yan etkileri nedeniyle birçok ülkede kullanımı kısıtlanmış veya yasaklanmıştır. Günümüzde amineptin, yaygın olarak kullanılan antidepresanlar arasında yer almamaktadır ve daha güvenli ve etkili seçenekler tercih edilmektedir.