Amnezi, genel

Amnezi, zaman veya içerikle sınırlı bir hafıza boşluğudur.

Esas olarak epilepsi, ensefalit, travmatik beyin hasarı, deliryum veya patolojik zehirlenmelerde ortaya çıkar veya duygusal olaylarla ilişkilidir.

Retrograd amnezi, beyine zarar veren olaydan önceki zamanı, anterograd amnezi sonrasında sınırlı bir süre (genellikle tamamen geri dönüşümlü değildir) ve basit amnezinin zararı bu zaman içerisindeki olayların unutulmasıdır.

Amnezi, hafıza kaybı veya hafıza bozukluğu anlamına gelir. Amnezi, geçici veya sürekli olabilir ve kısmi veya tam hafıza kaybını içerebilir. Bu durum, beyindeki travma, hasar, enfeksiyonlar, nörolojik hastalıklar veya madde kullanımı gibi faktörlere bağlı olarak ortaya çıkabilir.

Amnezi, çeşitli şekillerde sınıflandırılabilir. İki ana amnezi türü şunlardır:

  1. Anterograd amnezi: Yeni olayların ve bilgilerin uzun süreli hafızaya kaydedilmesinde yaşanan zorluklar. Bu tür amnezi yaşayan kişiler, yeni anılar oluşturmakta ve onları hatırlamakta güçlük yaşarlar.
  2. Retrograd amnezi: Geçmişteki olayları ve bilgileri hatırlamada yaşanan zorluklar. Retrograd amnezi yaşayan kişiler, amnezi başlamadan önce meydana gelen olayları hatırlayamazlar.

Amnezi tedavisi, amnezinin altında yatan nedenlerine ve şiddetine bağlı olarak değişir. Kognitif terapi, ilaçlar ve kognitif rehabilitasyon gibi yöntemler kullanılabilir. Bazı durumlarda, amneziye neden olan altta yatan sorunlar çözüldüğünde hafıza geri dönebilir.

Amorf akustik halüsinasyonlar (Akomlar)

Bunlar, zaman zaman zihinsel bozukluklarda ortaya çıkan sözel olmayan, tasarlanmamış temel akustik halüsinasyonlar. (tıkırtı, patlama, gıcırtı, çırpma, ıslık, fısıldama, çıtırtı, vb.)

Az görülmesine rağmen bağzen de somut işitme sanrılarına da rastlanır örn. Çan sesleri, Org çalınması sesi veya su sesi gibi.

Amorf akustik halüsinasyonlar (Akomlar), kişinin gerçekte olmayan sesler duyduğu bir tür işitsel halüsinasyondur. Bu sesler, belirgin bir yapıya sahip olmayan veya anlam ifade etmeyen seslerdir. Örneğin, çınlama, uğultu veya tıslama gibi seslerdir.

Amorf akustik halüsinasyonlar, genellikle şizofreni, bipolar bozukluk, psikotik bozukluklar veya ilaç ve madde kullanımına bağlı olarak ortaya çıkan psikotik belirtilerle ilişkilidir. Ayrıca, bazı nörolojik durumlar ve beyin hasarı da bu tür halüsinasyonlara neden olabilir.

Amorf akustik halüsinasyonların tedavisi, halüsinasyonların nedenine bağlı olarak değişir. Antipsikotik ilaçlar ve psikoterapi gibi tedavi yöntemleri, bu belirtilerin yönetilmesinde kullanılabilir. Altta yatan bir nörolojik durum veya beyin hasarı durumunda, ilgili hastalığın tedavisi de önemlidir.

Amotival Sendrom – AMS

AMS, huzursuzluk, aktivite kaybı ve refah kaybı bulguları ile kendini gösteren zihinsel bir bozukluktur.

Amotival Sendrom (AMS) terimi, duygusal durum veya motivasyon eksikliği ile karakterize edilen bir psikolojik bozukluk veya durumu tanımlamak için kullanılabilir. Ancak, bu terim düşük yaygınlıkta kullanılır ve genellikle yerine daha spesifik tanımlar tercih edilir.

Amotivasyon, şizofreni, depresyon veya madde kullanım bozukluğu gibi çeşitli psikiyatrik hastalıkların belirtileri arasında yer alabilir. Ayrıca, travmatik beyin hasarı, demans ve diğer nörolojik durumlar da amotivasyonla ilişkilendirilebilir.

Amotival Sendrom’un tedavisi, altta yatan nedeni belirlemeye ve uygun tedavi yaklaşımlarını uygulamaya bağlıdır. Bu, antidepresanlar, antipsikotikler ve anksiyolitikler gibi ilaçlarla birlikte psikoterapi ve danışma hizmetlerini içerebilir. Özellikle motivasyon eksikliği yaşayan kişilere yönelik bilişsel-davranışçı terapi (CBT) ve problem çözme terapisi gibi terapi yöntemleri de kullanılabilir.

Amphicranie

Hemikraninin aksine, bu kafanın her iki yarısında da hissedilen baş ağrısıdır.

Amphicranie, baş ağrısı ve migrenle ilgili tıbbi literatürde yaygın olarak kullanılmayan eski bir terimdir. Bu terim, her iki tarafı da etkileyen baş ağrılarını veya migrenleri tanımlamak için kullanılırdı. Günümüzde bu tür baş ağrıları ve migrenler, bilateral baş ağrısı veya bilateral migren olarak adlandırılır. Bilateral, her iki tarafı da etkileyen anlamına gelir ve bu terim, baş ağrısı veya migrenin kafanın her iki tarafında da hissedildiğini belirtir.

Amplifikasyon

Bu, Carl Gustav Jung tarafından rüya yorumu için psikanaliz alanında geliştirilen bir yöntemdir.

Bu aynı zamanda Sigmund Freund tarafından daha da geliştiren serbest ilişki yöntemine geri dönüş sağlar. Serbest çağrışımda hasta, terapistin müdahalesi olmadan hatırladığı rüyayı tanımlar. Amplifikasyonda ise terapist rüyaya odaklanır ve spesifik olarak onu sorgularken ek olarak birleştirici ve analog malzeme ile zenginleştirir.

Bu yöntemin amacı, sadece hastanın yaşantısından (biyografisinden) açıklanamayan, ona ait stresli veya travmatik deneyimlerini tespit etmektir.

Amplifikasyon, genellikle sinyallerin veya süreçlerin gücünün artırılması anlamında kullanılan bir terimdir. Bu terim, farklı bağlamlarda farklı anlamlar taşıyabilir. İşte bazı örnekler:

  1. Elektronik: Elektronikte amplifikasyon, bir elektrik sinyalinin genliğinin veya gücünün artırılmasıdır. Bu işlem genellikle amplifikatörler (yüksek ses cihazları, radyo ve televizyon alıcıları gibi) kullanılarak gerçekleştirilir.
  2. Biyoloji ve genetik: Moleküler biyolojide amplifikasyon, genetik materyalin (DNA veya RNA) belirli bir bölgesinin kopya sayısının artırılmasıdır. Bu işlem, polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) gibi teknikler kullanılarak yapılabilir ve genetik analizlerde ve araştırmalarda önemlidir.
  3. Psikoloji: Psikolojide amplifikasyon, bir duygu, düşünce veya hissin yoğunluğunun artırılması olarak tanımlanabilir. Bu terim, duyguların ve düşüncelerin süreçlerinde veya terapötik yaklaşımlarda kullanılabilir.
  4. Fizik ve akustik: Fizikte ve akustikte amplifikasyon, ses dalgalarının veya diğer dalga türlerinin enerjisinin veya genliğinin artırılmasıdır. Bu, yankılanma veya diğer mekanik süreçler yoluyla gerçekleştirilebilir.

Amplifikatör

Basitçe ifade etmek gerekirse, bunlar, bir organizmanın reaksiyonunu takip eden ve gösterilen reaksiyonla koşullu bir ilişkide (yani tanınabilir bir bağlamda) meydana gelirse onu pekiştirebilen önemli olaylardır.

Amplifikatörler kullanılırken, pozitif ve negatif amplifikasyon arasında bir ayrım yapılır.

Amplifikatör, genellikle elektrikli bir sinyalin genliğini veya gücünü artıran bir elektronik cihazdır. Amplifikatörler, sinyallerin enerjisini, belirli bir seviyeye yükseltmek veya daha büyük bir çıkış elde etmek için kullanılır. Çeşitli uygulamalar ve bağlamlarda kullanılırlar. İşte bazı örnekler:

  1. Ses ekipmanı: Amplifikatörler, ses sistemlerinde, müzik enstrümanlarında, mikrofonlarda ve hoparlörlerde kullanılır. Ses sinyallerini, işitilebilir seviyelere yükseltir ve daha güçlü bir ses çıkışı sağlar.
  2. Radyo ve televizyon: Radyo ve televizyon alıcılarında amplifikatörler, gelen sinyallerin gücünü artırarak daha iyi bir sinyal kalitesi elde etmeye yardımcı olur. Bu, daha net ve kesintisiz yayın alımı sağlar.
  3. Haberleşme: Telekomünikasyon sistemlerinde amplifikatörler, sinyallerin uzun mesafelerde iletilmesine yardımcı olur. Sinyal gücünü artırarak, sinyallerin daha uzun mesafelere ulaşmasını ve daha az bozulma ve kayıp yaşamasını sağlar.
  4. Bilimsel ve tıbbi ekipman: Ölçüm cihazları ve tıbbi teşhis cihazları gibi bilimsel ve tıbbi ekipmanlarda amplifikatörler, hassas sinyallerin okunabilir ve analiz edilebilir hale getirilmesine yardımcı olur. Bu, daha doğru ve güvenilir ölçümler ve teşhisler sağlar.

Amusia

Bu kişinin, doğuştan veya örneğin beyin hasarından dolayı, normal işleyen duyu organlarına rağmen sesleri, ses iniş çıkışlarını veya ritim dizilerini tanıyamaz ve tekrar edemez.

Amusia sonuç olarak müzikal ifade veya anlayışta oluşan bir hastalıktır. Afazi bozuklukları ve bir tür akustik agnozi ile ilişkili bir serebral odak semptomudur.

Amusia, müzikal becerilerin bozulması veya eksikliği olan bir nörolojik durumdur. Amusia olan bireyler, müzikal tonları, ritmi ve yapıyı tanıma ve işleme konusunda zorluklar yaşarlar. Bu durum, doğuştan olabileceği gibi beyin hasarı veya hastalığı sonucu da ortaya çıkabilir.

Amusia, çeşitli şekillerde kendini gösterebilir, örneğin:

  1. Melodi tanıma: Amusia olan kişiler, tanıdık melodileri tanıma ve hatırlama konusunda zorluk yaşayabilirler.
  2. Ton duyarlılığı: Ton farklılıklarını ayırt etmekte zorlanabilirler, bu da armoni ve akort konularında sorunlara yol açabilir.
  3. Ritm algısı: Ritim ve tempoyu takip etmede veya anlamada zorluk yaşayabilirler.
  4. Müzikal hafıza: Müzikal bilgileri ve deneyimleri hatırlamakta zorluk çekebilirler.

Amusia tedavisi, durumun nedenine ve şiddetine bağlı olarak değişir. Müzik terapisi ve bilişsel eğitim teknikleri, bazı durumlarda amusia belirtilerini azaltmaya yardımcı olabilir. Bununla birlikte, amusia olan bazı bireyler, yaşamları boyunca müzikle ilgili zorluklar yaşamaya devam edebilir.

Amyelia

Bu doğuştan, omuriliğin konjenital yokluğudur.

Amyelia, doğuştan gelen bir durum olup, kişinin kollarında ve/veya bacaklarında kas ve kemik dokusunun tamamen veya kısmen eksik olmasıdır. Bu durum, spinal kord ve merkezi sinir sistemi anomalileri nedeniyle gelişir ve genellikle amniyotik bant sendromu, hatalı vücut gelişimi veya genetik faktörlerle ilişkilidir.

Amyelia, bireylerin hareket kabiliyetini, bağımsız yaşamalarını ve günlük yaşamlarındaki fonksiyonlarını önemli ölçüde etkileyebilir. Çoğu durumda, ameliyat ve protez kullanımı gibi tıbbi müdahaleler, amyelia olan kişilere hareket ve bağımsızlık kazandırmak için uygulanır. Fiziksel ve mesleki terapi, amyelia olan bireylere uyum sağlamalarına ve yaşamlarının kalitesini artırmalarına yardımcı olabilir.

Amygdala (beyinin badem şeklindeki bir bölümü)

Amygdala, beynin limbik sisteminde bulunan, badem şeklinde bir çift yapıdır. İki yarıkürede de bulunan bu yapılar, duyguların, özellikle de korku ve endişe gibi olumsuz duyguların işlenmesinde önemli bir rol oynar. Amygdala ayrıca sosyal davranış, öğrenme ve hafıza süreçlerine de katkıda bulunur.

Amygdala, beyindeki diğer bölgelerle geniş bir ağ oluşturarak iletişim kurar. Özellikle hipotalamus ve hipokampus gibi beyin alanlarıyla yakından ilişkilidir. Stresli veya tehlikeli durumlarla karşılaştığında, amygdala, vücudun „savaş ya da kaç“ tepkisi olarak da bilinen sempatik sinir sistemi aktivasyonunu tetikleyen bir sinyal gönderir. Bu, kalp atış hızının artması, terleme ve kasların gerilmesi gibi fizyolojik tepkilerle sonuçlanır.

Bu, bir çift olarak ortaya çıkan temproral lobun medial (orta) kısmında 13 ayrı çekirdekten oluşan beynin çekirdek alanıdır. Kesin olarak belirlemek istersek, bir amigdala değil, iki amigdala vardır. Çekirdek alan beyindeki çekirdeklerin toplamından meydana gelir. Bu da sinir hücresi gövdelerinin (somata) toplanması ile meydana gelen kümelenmeleridir. Badem çekirdeği olarak da bilinen amigdala, anıları koku veya tat gibi haz verici bilgilerle birleştirir. Limbik sistem de önemli ölçüde hangi amigdala da bir parçası olduğu ile ilgilenir.

Duygusal ifadeler, saldırgan davranışlar ve işleme açısından daha duygusal ilgili anılar. Bu nedenle amigdala duygusal hafıza, hafıza ve duyguların ilişkisi üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Basitçe söylemek gerekirse, amygdala olayları duygulara bağlar ve saklar. Zamanla, uyaranları tehlikeli olarak değerlendirmek için tetikleyici eşik azalmaya devam eder, bu da genellemeye yol açar. Örneğin, genel anksiyete bozukluğu durumunda.

Fizyolojik olarak, buna amigdalanın aşırı uyarılması eşlik eder. Gerçek yada algılanan bir olayı bir tehlike ile ya da acı, ıstırap ile benzer durumlar, objektif olarak karşılaştırılabilir olup olmadıklarına bakılmaksızın, güçlü bir somatik reaksiyonu ( örneğin panik, bulantı, ilgisizlik, bayılma) tetikleyebilir. Hatta orijinal olayın (bilinçli) bir hafızası olup olmadığına bakılmaksızın, beden hafızası terimi genellikle bu bağlamlarda görülür. Bu sıklıkla yaşanan dramatik durumların yeniden yaşanması durumuna tetikleyen yada tetikleyiciler denir. Badem çekirdeği (amygdala) beyin sapı ile çok güçlü bağlantılar içindedir. Örneğin, nefes almayı ve kan dolaşımını etkiler ve bunmların işlevlerini ilgili iç ve dış koşullara göre uyarlar. Duygusal bir amplifikatör gibi davranır, ilgili kaygının gelişmesinde önemlidir. Duygusal değerlendirme ve tanımada ve ayrıca hipotalamus ile adrenal bezlerde anrenalin üretimi yoluyla olası tehlikelerin ve kontrollerin analizinde önemli bir rol oynar.

Basitçe söylemek gerekirse, amigdala iç ve dış ortamdan gelen bilgileri işler ve buna karşılık gelen vejetatif reaksiyonları başlatır. Bu fonksiyonun bir parçası olarak, beş duyunun da izlenimlerinin işlenmesinde ve refleks kontrolünde yer almaktadır. Amigdala, etkiler ve duyumlar gibi algılanan her uyarılmanın sorumluluğunu paylaşır ve muhtemelen cinsel dürtüde de rol oynar.

Amigdalada hasar oluşabilir; otizm, depresyon, fobiler veya narkolepsi gibi hastalıklar bu hasardan kaynaklıdır. Amigdala tamamen başarısız olursa, korku ve korku hissetme ve böylece hayati uyarı ve savunma tepkileri gibi işlevler kaybolur.

Amyotrofik Lateral Skleroz (ALS hastalığı)

Amyotrofik Lateral Skleroz (ALS), merkezi sinir sistemi içindeki motor nöronların progresif olarak kaybına yol açan nörodejeneratif bir hastalıktır. Motor nöronlar, kasların hareketini kontrol eden beyin ve omurilikte bulunan sinir hücreleridir. ALS hastalarında, bu motor nöronlar zamanla işlevini yitirir ve ölür.

ALS’nin neden olduğu kas zayıflığı ve atrofi (kas küçülmesi) giderek artar ve solunum kasları da etkilenir. Hastalığın ilerlemesi, konuşma, yutma ve nefes alma gibi temel fonksiyonların kaybına yol açar. ALS genellikle 40-70 yaş aralığında ortaya çıkar ve yaşam süresi tanıdan sonra 3-5 yıl arasında değişebilir.

ALS’nin tam nedeni bilinmemekle birlikte, genetik faktörler, çevresel faktörler ve yaş gibi faktörlerin birleşimi olduğuna inanılmaktadır. Şu anda ALS için kesin bir tedavi yoktur, ancak belirtileri yönetmeye yardımcı olabilecek ve yaşam kalitesini artıracak ilaçlar ve destekleyici tedaviler mevcuttur.

Bu, merkezi sinir sistemi içindeki motor sinirlerini etkileyen kronik bir dejeneratif hastalıktır, piramidal yol işaretleri eşlik eder ve iskelet kaslarının atrofisine (bozulmasına) yol açar. Bu nedenle hastalığın seyri, kas hareketlerinden (efferences) sorumlu nöronlarla ilerleyen, geri dönüşümsüz hasar (dejenerasyon) ile karakterizedir.

Hastalık hem ilk motor nöronları, hem de frontal lobun motor merkezinde (motor korteks) bulunan motor sinir hücrelerini etkileyebilir. Bunun yanı sıra ikinci motor nöronlar, omuriliğin ön boynuz hücreleri beyin sapı motoru hücreler içinde kraniyal sinir çekirdekleri de etkilenebilir. Sinir dokusunun dejenerasyonu, ikinci motor nörona (alt motor nöron) ve ilk motor nörona (üst motor nöron hasarın neden olduğu kas kaybıyla (amiyotrofi) ilişkili kas zayıflığında (felç veya kas gevşemesi) bir artışa yol açar, artmış kas gerginliği (spastisite) buna eşlik eder. Yürüyüşte bozuklukların yanı sıra konuşma bozuklukları (spastik konuşma felci durumunda, konuşma zorlaşır ve yavaşlar. Etkilenenler yutma zorlukları ile birlikte ağızlarını açmaktada zorlanır hatta bu zorlanma çene sıkışmalarına kadar varabilir.

Etkilenenler, artan koordinasyon bozuklukları ve kol ve el kaslarındaki felç veya zayıflıklar nedeniyle giderek başkalarına bağımlı hale gelir. Hastalık ilerledikçe, vücutta kas felci meydana gelir ve sonuçta solunum kasları felç olur. Bu da bu hastalıkta pnömoniye neden olur, felçli solunum kasları akciğerlere yeterince hava alınmasını engeller, hastalar gittikçe daha fazla yutma ve yutkunma problemleri ile karşılaşır, öyle ki yiyecek partiküllerinin nefes borusuna girme ihtimali giderek artar. Bu durumda ALS hastalığında zatürre en yaygın ölüm nedenidir.

Bu hastalık çoğu durumda, izole bir kas bölgesinde başlar. Örneğin, bir kolun el kaslarının veya fasikülasyonlar olarak adlandırılan kasların, bu alanda hareket değeri olmayan kas seğirmeleri vardır. Hastalık daha sonra izole kas bölgesinden diğer kas bölgelerine yayılır. Örneğin, ilk göründüğü elden aynı kolun omzuna veya diğer eline geçebilir. Yukarıda tarif edildiği gibi kas kaybı (atrofi) veya sertlik (spastisite), etkilenen kasların felcine yol açar. Hastalığın ilerleyen seyrinde, tüm ekstremiteler (kollar ve bacaklar) etkilenir.

Hastalığın bulbar belirtilerle başlaması çok daha az yaygındır (tüm hastalık vakalarının yaklaşık % 25’inde görülmesi). Semptomlar Bulbar kasları, dil, boğaz ve damak kasları dahil olmak üzere kraniyal sinirler tarafından desteklenen kaslardır. Dilin fibrilasyonu (bireysel kas liflerinin kendiliğinden seğirmesi) bulbar semptomlarına tipik bir örnektir. Bulbar başlangıcı, spinal başlangıca kıyasla yutma, nefes alma ve konuşma bozuklukları ile karakterizedir. Artikülasyon kötüleşir, böylece etkilenenlerle dilsel iletişim giderek bozulur. Konuşulanlar belirsizleşir ve karmaşıklaşır. Bulbar semptomları genellikle ekstremitelerin zayıflığına ek olarak hastalığın seyrinin son aşamalarında devreye girer.

Hastalığın seyri artış göstermez, sabittir. Bununla birlikte, hastalık her kişi için farklı gelişir. Hastalıkla ilgili bireysel tahminlerin yapılması zordur, her iki başlangıç şekliyle beden algısı değişmez. Göz kasları, bağırsak ve mesane sfinkterleri ve duyarlılığı da etkilenmez. Çok az vakada, tüm vakaların yaklaşık % 3 ila 5’inde demans görülebilir.

Hastalık çok nadirdir (her yıl 100.000 kişiden yaklaşık 1 ila 3’ü bu hastalıktan etkilenir) ve tedavi edilemez. Ölüm ortalama 3 ila 5 yıl sonra ortaya çıkar. Bununla birlikte, süresi 10 yıldan fazla olan son derece uzun hastalık zamanları da bilinmektedir. Erkekler kadınlardan daha sık etkilenir. Hastalık genellikle 50 ila 70 yaşları arasında görülür. Ortalama başlangıç yaşı 56 ila 58’dir. Hastalığın nedeni bilinmemektedir. Bu en azından ALS’nin sporadik formu için geçerlidir. Ailesel ALS formu otozomal dominant bir şekilde kalıtsaldır. Bu hastalığın bazı popülasyonlarda veya belirli popülasyon alanlarında ortaya çıkan endemik bir formu da vardır. Bunun bir örneği Guam Parkinson demans kompleksidir. Bu bölgelerde hastalığın görülme sıklığı diğer bölgelere oranla 50 kat artmaktadır.