Eprenfrin (INN) veya suprarentin olarak da adlandırılan adrenalin, adrenal medullada oluşan ve stresli durumlarda kana salınan bir hormondur. Ana işlevi kardiyovasküler sistemi ve metabolizmayı strese bağlı strese uyarlamaktır. Adrenalinin serbest bırakılması, tehlikeli durumlarda (savaş veya uçuş) hayatta kalmayı temin etmesi gereken enerji rezervlerinin hızlı bir şekilde sağlanması için koşullar yaratır.
Stres hormonu, kalp hızında, kan basıncında bir artışa, özellikle ciltte ve böbreklerde küçük kan damarlarının kasılmasıyla ortaya çıkan merkezi kan hacminde bir artışa aracılık eder, bronşların genişlemesi, artan yağ kaybı yoluyla hızlı bir enerji rezervi sağlanması (Lipoliz) ve glikozun salınımı ve biyosentezi. Hücrelerde enerji üretmek için gerekli olan oksijen, artan solunum hızıyla sağlanır, ayrıca kan dolaşımını (merkezileştirme) ve gastrointestinal aktiviteyi (inhibisyon) düzenler. Merkezi sinir sisteminde adrenalin, adrenerjik nöronlarda (sinir hücreleri) bir nörotransmitter olarak ortaya çıkar. Adrenalin, adrenoseptörler olan G-protein-bağlı reseptörleri aktive ederek etkilerine aracılık eder.
Adrenalin hızla azalır ve stres devam ederse, adrenalin ve norepinefrindeki sürekli artış kan basıncını serbest bırakır ve kan şekeri seviyesi yükselir. Bu kalbi aşırı yükler ve bağışıklık fonksiyonunu azaltır.
Adrenalin salınımı veya lokal adrenalin kullanımı sonucunda terleme, goosebumps (pilomotor refleks) ve gözbebeği genişlemesi (midriyazis) görülebilir. Ayrıca ağız kuruluğu da oluşur. Adrenalin ayrıca kan pıhtılaşması ve fibrinoliz (vücudun daha büyük bir adanın enzim plazmin tarafından kendi çözünmesi) ile ilgilidir.
Adrenal medullada bulunan ve oradan kan dolaşımına salınan ve ferrik klorür ile renklenen daha sonra adrenalin olarak anılan bir maddenin ilk belirtisi 1856 yılında da Fransız fizyolog Alfred Vulpian tarafından bulundu. William Bates ayrıca 1886 yılında New York Tıp Dergisi’nde adrenal bezden yeni bir madde bulunduğunu bildirdi. Bu maddenin istisnai farmakolojik özelliklere sahip olması gerçeği 1893 yılında fizyolog George Oliver ve Edward Schäfer tarafından açıklanmıştır. 1895 yılında, Polonyalı fizyolog Napolyon Cybulski ayrıca farmakolojik olarak adrenal medulladan bir ekstraktı karakterize etti.
Bu maddeyi 1897 yılında izole etmeye çalışan John Jacob Abel, ona bugün hala kullanılan epinefrin adını verdi. Abel’in çalışmalarından esinlenen Japon-Amerikalı kimyager Jokichi Takamine, adrenal medulla’dan da bir madde çıkardı. Bu da Oliver, Schäfer ve Cybulski tarafından tanımlanan etkilere sahipti ve daha sonra Adrenalin adı altında Parke, Davis & Co. Abel’in epinefrinin farmakolojik aktivitesi olmamasına ve daha sonra adrenalin izolasyonunun bir artefaktı olarak tanımlanabilmesine rağmen, epinefrin adı adrenalin için eşanlamlı olarak kullanılmaktadır.
Adrenalinin kimyasal sentezi 1904 yılında Friedrich Stolz tarafından tarif edilmiştir. Tamamen üretilebilen yapısı belirlenen ilk hormondu.
Adrenalin, stres durumlarında salgılanan bir hormondur. Adrenalin, vücutta stres durumunda „savaş veya kaç“ tepkisini tetikleyen bir rol oynar. Bu tepki, vücudun kalp atış hızını arttırarak kan basıncını yükseltmesini, solunumu hızlandırmasını, kan şekerini yükseltmesini ve kasların enerjiye ihtiyacını arttırmasını sağlar.
Adrenalin, aynı zamanda sempatik sinir sistemi tarafından da salgılanabilir. Bu durumda, beyindeki uyarılarla birlikte, adrenalin vücuda salgılanır ve kalp atış hızı, solunum hızı ve kan basıncı artar. Adrenalin ayrıca beyindeki mutluluk ve zevk duygularını tetikleyerek bir tür keyif hissi de yaratabilir.
Adrenalin, tıbbi açıdan kullanılan bir ilaçtır ve anafilaksi, astım ve kalp durması gibi acil durumlarda kullanılır. Ayrıca, lokal anestezi işlemlerinde de kullanılabilir.
Yüksek adrenalin seviyeleri, kalp hastalığı, yüksek tansiyon, anksiyete, panik atak, migren ve bipolar bozukluk gibi bazı sağlık sorunlarına neden olabilir. Adrenalin seviyelerini düzenlemek için stres yönetimi teknikleri, egzersiz, meditasyon ve diğer gevşeme teknikleri gibi yöntemler kullanılabilir.