Alım alanları

Görüş alanının belirli bir tipteki gangliyon hücrelerinin nöral aktivite ile reaksiyona girdiği alanlar.

Alım alanları, duyusal sinir hücrelerinin veya nöronların uyaranları algılama ve iletmeye başladığı yerlerdir. Nöronların bu bölgeleri, genellikle çevreden gelen uyaranlara karşı duyarlıdır ve bu uyaranları elektriksel sinyallere dönüştürerek sinir sistemi boyunca iletim sağlar. Alım alanları, beyindeki çeşitli alanlara bağlanarak farklı duyusal bilgilerin işlenmesini sağlar.

Alım alanları, duyusal modaliteye (görme, işitme, dokunma, tat ve koku) ve nöron türüne göre farklılık gösterir. Örneğin, görsel alım alanları retina üzerindeki fotoreseptör hücrelerde bulunurken, işitsel alım alanları iç kulakta bulunan saç hücrelerine bağlıdır.

Alım alanlarının boyutu ve şekli, duyarlılık düzeyini ve uyaranın algılanma özelliklerini belirler. Örneğin, vücudun farklı bölgelerindeki somatosensoriyel (dokunma) alım alanları, hassasiyet ve dokunma algısının ayrıntılarını belirler. Parmak uçlarındaki alım alanları küçük ve yoğun olarak dağılmıştır, bu nedenle dokunma hassasiyeti yüksektir. Buna karşılık, sırttaki alım alanları daha büyük ve daha az yoğundur, bu nedenle dokunma hassasiyeti daha düşüktür.

Alım alanları kavramı, nörobiyoloji ve duyusal sistemlerin çalışılmasında önemli bir rol oynar ve bu alanlardaki araştırmalar, duyu organlarının ve beyin işlevlerinin daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunur.

Alışkanlık

Davranışsal alışkanlıklar, sürekli tekrarlama ile sürdürülen, bazen bilinçsiz ve sosyal olarak tolere edilen, sinirli davranış alışkanlıkları veya tikler.

Alışkanlık, belirli bir durum, uyarıcı veya düşünceyle tetiklenen ve zamanla otomatik hale gelen davranışsal veya zihinsel bir modeldir. Alışkanlıklar, tekrarlanan uygulamalar ve deneyimler sonucunda oluşur ve beyinde öğrenme ve bellek ile ilgili yapıların etkileşimiyle şekillenir.

Alışkanlıklar, günlük yaşamda enerji ve zihinsel çaba tasarrufu sağlar, çünkü otomatikleşen davranışlar ve düşünceler daha az bilinçli kontrol ve dikkat gerektirir. Alışkanlıklar, kötü veya zararlı olabilecek (ör. sigara içme, sağlıksız beslenme) ya da sağlıklı ve yararlı olabilecek (ör. düzenli egzersiz, diş fırçalama) davranışlar içerebilir.

Beyinde, alışkanlık oluşumu ve kontrolü başlıca bazal gangliyonlar adı verilen yapılarla ilişkilidir. Bu yapılar, özellikle striatum ve dopamin sistemi ile ilişkili olarak, ödül ve güçlendirme mekanizmalarıyla alışkanlık oluşumunda önemli bir rol oynar. Bu mekanizmalar, alışkanlıkların pekiştirilmesine ve otomatik hale gelmesine yol açar.

Alışkanlıkları değiştirmek veya yeni alışkanlıklar kazanmak, zorlu bir süreç olabilir. Bu süreçte başarı, alışkanlığın farkında olmak, niyet ve motivasyonu sürdürmek, olumlu ve uygun hedefler belirlemek ve başarıya ulaşmak için adım adım ilerlemekle ilişkilidir. Bu süreç, bireysel çaba ve zamanla, bazen profesyonel yardım (ör. psikolog, yaşam koçu) alarak gerçekleştirilebilir.

Alışma

Artan tolerans ile bağımlılığın başlangıcının ön aşaması.

„Alışma“ terimi, bir uyaranın tekrarlanan veya sürekli sunulması sonucunda, organizmanın duyarlılığının azalması veya cevabının zayıflaması sürecine işaret eder. Alışma, öğrenme ve adaptasyon süreçlerinin temel bir bileşenidir ve tüm canlılarda, insanlar ve hayvanlar dahil olmak üzere, gözlemlenir. Alışma, beyinde duyusal ve sinir sistemleriyle ilgili değişikliklerle gerçekleşir ve organizmanın dikkat ve enerji kaynaklarını daha önemli veya yeni uyaranlara yönlendirmesine yardımcı olur.

Örneğin, bir odada sürekli çalışan bir saat sesine maruz kaldığınızda, başlangıçta saat sesini belirgin bir şekilde algılarsınız. Ancak zamanla, saat sesi aynı kalmış olsa bile, onu algılamanız ve dikkatinizi vermeniz azalır. Bu, alışma sürecinin bir sonucudur.

Alışma, duyusal uyaranlara (ör. ışık, ses, koku) ve iç duyumlar (ör. açlık, susuzluk) kadar sosyal ve duygusal uyaranlara (ör. bir arkadaşın sürekli şakaları) da uygulanabilir. Alışma, öğrenme ve adaptasyon süreçlerini etkileyen karmaşık bir fenomendir ve çeşitli davranışsal ve nörobiyolojik mekanizmalarla ilişkilidir.

Alkaloid

Alımı insan organizması üzerinde belirli fizyolojik etkileri olan, çoğunlukla bitki kaynaklı hafif alkali bir bileşik için kullanılan kimyasal isim.

Alkaloidler, çoğunlukla bitkilerde bulunan, azot içeren doğal olarak oluşan organik bileşiklerdir. Alkaloidler, genellikle farmakolojik etkileri ve biyolojik aktiviteleri nedeniyle önemlidir. Birçok alkaloid, tıbbi ve farmasötik uygulamalarda kullanılır, ancak bazıları toksik veya uyuşturucu etkilere sahip olabilir.

Alkaloidlerin yapısı ve etkileri büyük ölçüde çeşitlilik gösterir, ancak genellikle heterosiklik halkalar ve azot atomları içeren karmaşık moleküler yapıları vardır. Alkaloidler, bitkilerde genellikle alkalik (bazik) özelliklere sahip oldukları için bu adı almışlardır.

Birçok alkaloid, tıp ve farmakoloji alanlarında önemli bir yere sahiptir. Bazı önemli alkaloidler şunlardır:

  1. Morfin: Afyon haşhaşından elde edilen güçlü bir ağrı kesici ve narkotik etkiye sahip bir alkaloiddir. Morfin, tıbbi amaçlarla şiddetli ağrıların tedavisinde kullanılır.
  2. Kodein: Afyon haşhaşında bulunan başka bir alkaloid olup, öksürük kesici ve hafif ağrı kesici etkisi nedeniyle tıpta kullanılır.
  3. Atropin: Belladonna bitkisinden elde edilen bir alkaloiddir ve göz hastalıklarında, kalp durumlarında ve bazı zehirlenmelerde kullanılır.
  4. Kafein: Çay, kahve ve kakao gibi bitkilerde bulunan bir alkaloid olup, merkezi sinir sistemini uyarıcı ve hafif diüretik etkileri nedeniyle sıkça tüketilir.
  5. Nikotin: Tütün bitkisinde bulunan ve sigara, puro ve diğer tütün ürünlerinde kullanılan bir alkaloiddir. Nikotin, bağımlılık yapan ve sağlık üzerinde olumsuz etkileri olan bir maddedir.

Alkaloidlerin bazıları, tıbbi kullanımlarının yanı sıra, zehirli veya tehlikeli etkilere de sahip olabilir. Bu nedenle, alkaloid içeren bileşiklerin kullanımı sıklıkla düzenlenir ve uygun dozlarda ve kontrollerde gerçekleştirilir.

Alkaloidler

Alkaloidler, çeşitli bitkiler tarafından oluşturulan ve heterosiklik olarak bağlı azot atomları (halkalarında oksijen gibi başka atomlar bulunan halka bağlı azot atomları) içeren doğal olarak oluşan kimyasal bileşiklerdir. Basitçe söylemek gerekirse, bunlar organik, azotlu ve çoğunlukla alkali doğal olarak oluşan bileşiklerdir.

Alkaloid ismi, 1819 yılında eczacı Carl Friedrich Wilhelm Meißner’den gelmektedir.

Alkaloitlerin kendilerinin suda çözünmesi zor olsa da, tuzları genellikle daha kolay çözülür. Alkaloitlerin çoğu akiro aziümedir türevleridir. Uygulamada en önemli alkaloit morfindir. Afyon (haşhaş) da diğer alkaloidlerdendir. Birbirine benzeyen ve melek trompeti ve diken elmasının toksinlerini oluşturan atropin, hiyosiyamin ve skopolamin de büyük önem taşır. Digitoksin toksik aktif bileşen olan, yüksük otu aynı zamanda önemli bir alkaloitdir. Özellikle eroin de dahil olmak üzere birçok alkaloit sentetik olarak üretilir.

Kimyasal yapıya göre, alkaloidler gruplara ayrılır:

  • Pirrol türevleri: higrin, stakidrin, pridin

  • Piperidin: Koniin, Nikotin, Lobelin

  • Tropan: atropin. kokain

  • Kinolin: kinin, striknin

  • İzokinolin: papaverin, narkotin

  • İndol: Harmin

  • Glikoksalin: pilokarpin

  • Pürin: kafein, teobromin

  • Kararsız alkaloidler: efedrin, hordenin ve

  • Diğer: Akonitin.

Alkaloidler, doğada çoğunlukla bitkilerde bulunan ve azot içeren organik bileşikler grubudur. Alkaloidler, farmakolojik etkileri ve biyolojik aktiviteleri nedeniyle önemlidir ve genellikle tıbbi ve farmasötik alanlarda kullanılır. Bununla birlikte, bazı alkaloidlerin toksik ve uyuşturucu etkileri de olabilir.

Alkaloidlerin yapıları ve etkileri büyük çeşitlilik gösterir, ancak tipik olarak heterosiklik halkalar ve azot atomları içeren karmaşık moleküler yapıları vardır. Alkaloidler, bitkilerde genellikle alkalik (bazik) özelliklere sahip oldukları için bu adı almışlardır.

Alkaloidlerin bazı önemli örnekleri şunlardır:

  1. Morfin: Afyon haşhaşından elde edilen güçlü bir ağrı kesici ve narkotik etkiye sahip bir alkaloiddir. Morfin, tıbbi amaçlarla şiddetli ağrıların tedavisinde kullanılır.
  2. Kodein: Afyon haşhaşında bulunan başka bir alkaloid olup, öksürük kesici ve hafif ağrı kesici etkisi nedeniyle tıpta kullanılır.
  3. Atropin: Belladonna bitkisinden elde edilen bir alkaloiddir ve göz hastalıklarında, kalp durumlarında ve bazı zehirlenmelerde kullanılır.
  4. Kafein: Çay, kahve ve kakao gibi bitkilerde bulunan bir alkaloid olup, merkezi sinir sistemini uyarıcı ve hafif diüretik etkileri nedeniyle sıkça tüketilir.
  5. Nikotin: Tütün bitkisinde bulunan ve sigara, puro ve diğer tütün ürünlerinde kullanılan bir alkaloiddir. Nikotin, bağımlılık yapan ve sağlık üzerinde olumsuz etkileri olan bir maddedir.

Alkaloidlerin bazıları, tıbbi kullanımlarının yanı sıra, zehirli veya tehlikeli etkilere de sahip olabilir. Bu nedenle, alkaloid içeren bileşiklerin kullanımı sıklıkla düzenlenir ve uygun dozlarda ve kontrollerde gerçekleştirilir.

Alkaloz

Bu, alkali rezervindeki bir artışa veya asit eksikliğine karşılık gelen kandaki bazlardaki bir artıştır.

Alkaloz, aşırı alkali tedarikinin veya bu maddelerin böbrekler tarafından salınmamasının bir sonucu olarak bulunur. Ayrıca hiperventilasyondan da kaynaklanabilir. Alkalozun sonucu, tetanik konvülsiyonlar patlayana kadar artabilen nöromüsküler uyarılabilirlikte bir artıştır.

Alkaloz, vücut sıvılarının pH seviyesinin normalden daha yüksek (alkali) olduğu bir durumdur. Normalde, insan vücudundaki kan pH seviyesi yaklaşık olarak 7.35 ile 7.45 arasında olmalıdır ve bu değerlerin üzerinde bir pH, alkaloz olarak kabul edilir. Alkaloz, vücudun asit-baz dengesinde bir bozulmayı gösterir ve çeşitli nedenlerle ortaya çıkabilir.

Alkaloz, başlıca iki türe ayrılır:

  1. Respiratuvar alkaloz: Bu durum, kanın karbondioksit (CO2) seviyesinin düşmesiyle ilişkilidir. Hızlı veya derin nefes alma, yüksek irtifalı bölgelerde yaşamak ve bazı akciğer hastalıkları respiratuvar alkalozun nedeni olabilir. Bu durumun belirtileri arasında baş dönmesi, titreme, hızlı nefes alma ve kalp çarpıntısı bulunur.
  2. Metabolik alkaloz: Bu durum, vücudun bikarbonat düzeyindeki artış nedeniyle ortaya çıkar ve genellikle böbreklerin asitlerin atılımında veya bazların geri emiliminde işlev bozukluğu sonucu gelişir. Metabolik alkalozun nedenleri arasında aşırı kusma, diüretik ilaçların kullanımı, adrenal bezlerin aşırı aktivitesi ve aşırı miktarda bikarbonat tüketimi bulunur. Bu durumun belirtileri arasında kas krampları, el ve ayaklarda karıncalanma, düşük kan basıncı ve hızlı kalp atışı yer alır.

Alkalozun tedavisi, genellikle altta yatan nedenin belirlenmesi ve düzeltilmesini içerir. Örneğin, respiratuvar alkaloz için solunum hızının düzeltilmesi, metabolik alkaloz içinse bikarbonat düzeylerinin düzeltilmesi gerekebilir. Ciddi durumlarda, doktorlar tarafından verilen asidik ilaçlar veya intravenöz tedavilerle asit-baz dengesinin yeniden sağlanması sağlanır.

Alkaptonüri hastalığı

Bu, homojenitik asidin parçalanmasını önleyen genetik bir bloğun neden olduğu resesif kalıtsal bir metabolik bozukluktur.

Bozukluğun genellikle hasta için ciddi sonuçları yoktur.

Alkaptonüri, nadir görülen ve genetik olarak kalıtsal olan bir metabolik bozukluktur. Bu durum, homogentizik asit oksidaz adı verilen bir enzimin eksikliği veya yokluğu nedeniyle vücutta homogentizik asit adı verilen bir maddenin birikmesine yol açar. Alkaptonüri, genellikle otozomal resesif bir kalıtım yoluyla geçer, yani her iki ebeveyn de bu hastalığa neden olan genin taşıyıcısı olmalıdır.

Alkaptonüri hastalığı olan kişilerde genellikle aşağıdaki belirtiler ve komplikasyonlar görülür:

  1. Homogentizik asidüri: İdrarda homogentizik asit seviyelerinin anormal derecede yüksek olması. İdrar, havayla temas ettikçe koyu renkte veya siyah hale gelebilir.
  2. Ochronosis: Homogentizik asitin bağ dokusunda birikmesi nedeniyle, deri, kıkırdak ve diğer bağ dokularının koyulaşması ve mavimsi-siyah renkte olması. Bu durum, özellikle dış kulak, el ve ayak eklemleri ve beyaz gözün (sklera) bazı bölgelerinde görülür.
  3. Eklem ve kemik sorunları: Homogentizik asitin birikmesi, eklem ağrısı, sertlik, iltihaplanma ve artrite (özellikle kalça, diz ve omuz eklemlerinde) neden olabilir. Ayrıca omurgada kireçlenme, kemiklerde kırılma ve eklemlerde deformasyon gibi kemik sorunlarına yol açabilir.
  4. Böbrek ve taş oluşumu: Alkaptonüri hastalarında, böbrek fonksiyonlarında bozulma ve böbrek taşı oluşumu gibi böbrek problemleri daha sık görülür.

Alkaptonüri hastalığının kesin bir tedavisi yoktur, ancak semptomların yönetilmesi ve yaşam kalitesinin artırılması amaçlanır. Tedavi, ağrı kesiciler, anti-inflamatuar ilaçlar ve fizik tedavi gibi semptomları hafifletmeye yönelik tedavileri içerebilir. Bazı durumlarda, ciddi eklem hasarı nedeniyle eklem protezi ameliyatı gerekebilir. Ayrıca, düşük proteinli bir diyet veya belirli amino asitlerin (fenilalanin ve tirozin) kısıtlanması, homogentizik asit üretiminin azaltılması ve hastaların semptomlarını hafifletmeye yardımcı olabilir.

Alkilamin aril N-metil transferaz

Bu, serotonini (AANMT) parçalayabilen bir enzimdir.

Alkilamin aril N-metiltransferaz (AANMT), biyolojik sistemlerde önemli bir enzimdir ve metil grubunu (CH3) bir alkilamin molekülünden bir arilamin molekülüne transfer etme işlemini gerçekleştirir. Bu metilasyon reaksiyonları, biyolojik süreçlerde yaygın olarak görülür ve birçok doğal bileşiğin yapısını ve işlevini etkiler.

AANMT enzimi, biyolojik sistemlerde birçok önemli rol oynar. Özellikle, nörotransmiterler ve hormonlar gibi biyoaktif aminlerin sentezi ve metabolizması için önemlidir. AANMT, nörotransmiterlerin sentezinde kullanılan bir dizi enzim reaksiyonunu katalizler ve bu süreçlerin düzgün işlemesi, sinir sistemi ve beyin işlevlerinin düzgün çalışması için gereklidir.

AANMT enziminin işlevi, nörolojik ve psikiyatrik bozukluklarla ilgili araştırmalarda da önemli bir rol oynamaktadır. Enzimin aktivitesindeki anormal düzenlemeler, nörotransmitter dengesizlikleri ve beyin işlevindeki bozukluklara katkıda bulunabileceği düşünülmektedir. AANMT hedefli ilaçlar ve terapiler, bu tür bozuklukların tedavisinde potansiyel olarak faydalı olabilir.

Özetle, alkilamin aril N-metiltransferaz, biyolojik sistemlerde önemli bir enzimdir ve nörotransmiterlerin ve hormonların sentezi ve metabolizmasında önemli bir rol oynar. Bu enzimin işlevi ve düzenlenmesi, sinir sistemi ve beyin işlevlerinin anlaşılması ve tedavi edilmesi için önemli araştırma alanlarıdır.

Alkol

Alkol, kimyasal bileşiklerin geniş bir grubunu ifade eder ve genellikle bir hidroksil (-OH) grubu içeren organik bileşiklerdir. Bununla birlikte, günlük konuşmalarda „alkol“ terimi, genellikle etanol (etil alkol) olarak adlandırılan alkol türüne işaret eder. Etanol, alkollü içeceklerde bulunan ve insanlar tarafından tüketilen ana bileşendir.

Etanol, şarap, bira, votka ve likör gibi alkollü içeceklerin üretiminde mayalanma sürecinde ortaya çıkar. Mayalanma, şekerlerin (genellikle meyve şekerleri veya tahıl şekerleri) maya hücreleri tarafından alkol ve karbondioksite dönüştürülmesi işlemidir. Etanol, merkezi sinir sistemini (beyin ve omurilik) etkileyen bir maddedir ve tüketimi insanların ruh hallerini, davranışlarını ve fiziksel koordinasyonlarını etkileyebilir.

Alkolün (etanolün) etkileri, tüketilen miktar ve süre, kişinin yaşına, kilosuna, cinsiyetine ve alkol toleransına bağlı olarak değişir. Alkolün hafif tüketimi, bazı insanlarda gevşeme, sıcaklık ve sosyalleşme gibi olumlu duygulara neden olabilir. Bununla birlikte, aşırı alkol tüketimi, zararlı fiziksel ve zihinsel etkilere, alkol bağımlılığına ve uzun vadede ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir.

Alkol zehirlenmesi, karaciğer hasarı, mide ülserleri, pankreatit, kanser ve kardiyovasküler hastalıklar gibi alkolün kronik kullanımının sonucu olan sağlık sorunlarına ek olarak, alkol kullanım bozukluğu ve bağımlılığı da önemli toplum sağlığı sorunlarıdır. Alkol kullanımının düzenlenmesi ve alkol tüketiminin sorumlu bir şekilde sınırlandırılması, bu tür sağlık sorunlarının önlenmesine ve azaltılmasına yardımcı olabilir.

Alkol, insanlığın en eski uyuşturucu etkisi olan içeceklerden biridir. Bira üreten ilk kültürler Sümerler’dir. Onları Mısırlılar izledi. Yunanlılar şarabı keşfetti. Orta Çağ’da, Araplar alkolün damıtma ile konsantre olabileceğini keşfettiler. Şarap ve ekmek o zamanlar ana gıda maddeleri olduğundan, Hıristiyanlık onları kutsallık seviyesine yükseltti. Kandaki binde 5-8 (Promil) konsantrasyonda, alkol zehirlenmesinden insanların % 90’ı ölür. Alkol öncelikle beyninde duyguları ve farkındalığı kontrol eden bölgeleri etkiler. Alkolikler yiyeceklerinin büyük bir bölümünü alkol olarak aldığından ve alkolde bir vitamin emici olduğundan zamanla bu kişilerde vitamin eksikliği oluşur. Aşırı tüketimden sonra. Sinirlilik, uykusuzluk, yorgunluk, şiddetli terleme, baş ağrısı ve kendini hasta, bitkin hissetme belli başlı belirtilerdir. Alkol zehirlenmesinin psikolojik etkileri şunlardır: özeleştirisi düşük, kolay sinirlilik hali, disinhibisyon, konsantrasyon ve koordinasyonunun bozulması, yorgunluk. Kandaki alkol seviyesi keskin bir şekilde yükseldiğinde, belli bir zaman sonra bilinç kaybı başlar, bundan sonra beyindeki solunum merkezi kontrolden çıkar, buna bağlı olarak kalp ve kandaki dolaşım da sekteye uğrar. Vücuk sıcaklığının kontrol düzeni bozulur, mide mukozasının alkol alımından dolayı tahriş olması nedeniyle, aşırı alkol alanlar üşüdüklerinin (hipotermi) farkına varamazlar. Bu nedenle açık yerlerde kontrolsüz bir şekilde aşırı alkol tüketenlerin çoğu donarak ölme tehlikesindedirler.

Alkol aşağıdaki hastalıklara neden olur: polinörit, pakidisit, Alkol embriyopatisi, özofagus kanseri ve mide kanseri. Psikolojik komplikasyonlar deliryum tremenleri (halüsinasyon sanrıları) ve Korsakow hastalığı (kafa karışıklığı, yönelim bozukluğu, ciddi şekilde zayıflamış hafıza).

Etkilenenler genellikle stres, hayal kırıklığı, keder veya çok fazla alkol tüketilen sosyal bir ortam yoluyla alkolik olurlar. Bu bağımlılık oldukça damgalandığından, hastalar sosyal gerilemeden uzun süre acı çekerler ve utandıklarından dolayı gizlice alkol alımına devam ederler.

Alkol keyif verici ve bağımlılık yapan bir maddedir. Küçük miktarlarda tüketildiğinde, artan uyarıcı ve aşırı abartılı mutluluk duygusuna (öfori) neden olur, ancak aşırı alkol tüketimi gibi davranışsal kişilik değişikliklerine özellikle saldırganlığa yol açabilir.

Alkol genellikle, farklı hammaddelerden şekeri fermente ederek elde edilen ve sarhoş edici bir etkiye sahip olan alkol grubuna ait etil alkole karşılık gelir. Alkol, edinimi, bulundurulması ve ticareti yasal olan, bağımlılık yapan maddelerdendir.

Alkol´ün Tarih ve kökenine kısa bir bakış

Arapça al-kuhl kelimesinden türetilen alkol terimi, „en iyi, ince toz“ anlamına gelen İspanyolca’ya geçmiş ve aslen şarabın ince, uçucu bileşenlerini tanımlamak için kullanılmıştır.

Bir gıda, keyif verici ve uyuşturucu olarak alkollü içeceklerin binlerce yıl öncesine dayanan bir geleneği vardır. Sümerler ve Akkaderler tarafından zaten biliniyorlardı ve eski Mısır dizinlerinde ekmek ve bira ödeme aracı olarak kullanılır ve ücretler bununla ödenirdi. Bununla birlikte, alkol güvenilir ve herzaman mevcut ve dayanıklı olmadığından, yaygın kullanımına rağmen, antik çağda bu ödeme bağımlılığının bir değeri ve gelişimi oluşmadı. Alkol üretimi için gerekli olan hammaddeler öncelikle doğrudan beslenmeye hizmet etti. Alkol muhtemelen sadece zengin bölgelerde ve sadece belirli zamanlarda yiyecekten artakalan miktarlarda üretilebilen miktarlarda mevcuttu.

Belirgin bir alkol tüketimi sadece Ortaçağ ve modern çağın başlarında, ayrıcalıklı kişilere ve günlük çalışan işçilere kısmen alkollü içecekler şeklinde veya kendi alkol üretim ayrıcalığı belgelenirdi. Sanayi çağının başlangıcında bile, bu tür ücretlendirmenin yaygın olduğu söylenebilir. Sonuç olarak, alkol bağımlılığı (alkolizm sefaleti) bazı yerlerde aşırı bir biçimde ortaya çıktı.

Alkollü içeceklerin damıtılmasının giderek yaygınlaşması, alkol tüketiminin de artmasına buna birlikte alkol bağımlılığının gittikçe daha belirgin hale gelmesine yol açmıştır. Bu durumdan etkilenen devletler, alkol tüketimini ve bağımlılığını azaltmak için defalarca büyük önlemler alınmıştır. Alkol´ün ABD’de yasaklanması muhtemelen en önemli ve en iyi bilinen örnektir.

Alkollü içeceklere erişim, İslam dünyası dışında kalan tüm ülkelerde neredeyse sınırsızdır. Alkol içmek büyük ölçüde toplumlar tarafından yadırganmaz. Restoranlarda, içki satış noktalarında veya halka açık yerlerde, 16 yaşın altındaki çocukların ve gençlerin genellikle alkollü içecek satın almasına izin verilmediği ve onları tüketmelerine izin verilmediğini şartlarla bazı kanunlar oluşturulmuştur. Bu yasak 18 yaşına kadar olan gençler için geçerlidir.

Alkol´ün madde olarak içeriği

Alkol, veya daha spesifik olarak etanol veya etil alkol (C2H5OH) şekerin fermantasyonundan kaynaklanan berrak, renksiz bir sıvıdır. Prensip olarak, tüm şekerli yiyecekler hammadde olarak kullanılabilir. Üzüm alkol üretimi için kullanılan geleneksel bir hammaddedir buna ek olarak, tahıllar, meyveler, şeker kamışı, pekmez, mısır ve patates de alkol üretmek için kullanılır. Alkol içeriği içeceğin türüne bağlı olarak değişir. Örneğin, biranın alkol içeriği, çeşitliliğe bağlı olarak hacimce % 4.0 ila % 8.0 arasında, kırmızı şarabın alkol içeriği hacimce % 11.5 ila %13.0 arasında ve beyaz şarabın alkol içeriği hacimce % 10.5 ila 11.8 arasındadır.. Brendi veya meyve likörü gibi yüksek derecede alkol içeren içeceklerin hacimce yüzde %50 veya daha fazla alkol içeriği vardır. Fermantasyondan elde edilen alkolü damıtarak çok daha yüksek alkol içeriği elde edilir. Alkol özel cihazlarda ısıtılır. Ortaya çıkan buhar toplanır ve soğuduğunda sıvılaştırılır. Bu işlem, istenen alkol konsantrasyonuna ulaşılana kadar birkaç kez tekrarlanabilir.

Alkolün kaynama noktası 78.3 ° C’dir. Bir hacim yüzdesi 0.8 g alkole karşılık gelir, yani bir litre kırmızı şarap yaklaşık 92-100 g. alkol içerir. Bir gram alkol için 29.6 kJ’de (7.07 kcal), enerji içeriği yağdaki kadardır.

Alkol´ün tüketim şekilleri

Alkol, alkollü içkiler bira, şarap veya gibi alkollü içecekler şeklinde çeşitli şekillerde tüketilir.

Alkol´ün Etkileri

Alkolün akut etkisi, tüketilen miktara ve içeceğin alkol konsantrasyonuna, bireyin fiziksel ve zihinsel durumuna, içme alışkanlıklarına, bireyin tolerans gelişimine bağlıdır. Örneğin, tek başına kandaki alkol konsantrasyonu hafif, orta veya aşırı alkol alımı arasında bir ayrım yapmak için kullanılamaz.

Alkollü içeceklerin popülerliği ve yaygın kullanımı, ılımlı alkol tüketiminin çoğunlukla hoş etkisi ile açıklanmamaktadır. Küçük miktarlarda, genellikle uyarıcı ve ruh halini yükselten bir etkiye sahiptir. Baskılayıcı engellemeleri ve korkuları azaltmaya yardımcı olabilir. İletişim kurma ve iletişim kurma istekliliğini artırabilir. Bununla birlikte, orta veya daha yüksek dozlarda, rahatlama, genellikle neşeli ruh hali nin yanısıra bir anda oluşan sinirlilik, duygusal erişilemezliğin yanı sıra saldırganlık ve şiddete de dönüşebilir.

Kandaki alkol seviyesi yükseldiğinde, ortaya çıkan uyuşukluk nihayetinde algı ve dikkatin bozulmasına yol açar. Yargı, koordinasyon bozukluğunun yanısıra konuşma becerisi gittikçe bozulur ve sonunda yorgunluk ve uyuşukluk daha baskın bir hale gelir. Alkol içeriği çok yüksekse, alkol koması ve hatta ölümcül sonuçlara bile yol açabilir.

Alkol´ün Aksiyon modu

Alkol, sindirim sisteminin mukoza zarından emilerek kana karışır, ince bağırsaktaki emilim oranı mideden daha yüksektir. Emilim oranı tüketilen gıdadan da etkilenir. Alkol, vücut içerisinde kann damarları yoluyla dokuların vücut suyuna dağıtılır. Kandaki alkol konsantrosyununun en yüksek noktasına alkol alımından yaklaşık 30-60 dakika sonra ulaşılır. Alkolün % 2-5’i solunum, ter ve idrar yoluyla atılırken, ana parçalanma karaciğer yoluyla gerçekleşir. Çeşitli bireysel faktörlere bağlı olarak, insanlarda alkolün parçalanma süresi saatte yaklaşık 0.1-0.2’dir.

Alkol kan yoluyla beyne girer, burada düşük dozlarda stimüle ederek ancak orta ve yüksek dozlarda inhibe ederek sinir hücreleri tarafından bilgi iletimini etkiler. Doza bağlı olarak, eroin, nikotin veya kokain gibi diğer bağımlılık yapan maddelere benzer şekilde, alkolün beyindeki ödüllendirme merkezinin etkisine atfedilen nörotransmitter dopamin salınır. Uzun süreli alkol tüketimi arttıkça, bazı reseptörler sayıları ve etki biçimlerine göre değişir. Alkol alınımı (uzun süreli, ve aşırı miktarda) aniden kesilirse yoksunluk belirtileri ortaya çıkar.

Alkol ve riskler

Akut alkol tüketimi riskleri öncelikle konsantre olma ve tepki verme yeteneğinin, algılamanın ve yargının bozulmasından kaynaklanır. Az miktarda alınan alkol miktarı bile bu duruma etki edebilir. Özellikle araç trafiğinde alkollü sürücüler gibi yayalar için bile ölümcül olmasa da ciddi sonuçlara yol açabilecek kaza riskinin artmasına neden olur. Buna ek olarak, saldırganlık ve şiddet genellikle artan alkol tüketiminin bir sonucu olarak ortaya çıkar, böylece agresif suçların büyük bir kısmı alkolün etkisi altında işlenir.

Kısmen uygun önlemleri alarak (örneğin, araba kullanmamakla) önlenebilecek bu akut risklere ek olarak, alkol tüketimini düzenli olarak artırmanın, ciddi hasar riskini artıracağı unutulmamalıdır. Hamilelik sırasında alkol tüketimi çocuğa ciddi zarar verebilir.

Alkol´ün uzun vadede verdiği dolaylı hasar

Fiziksel sonuçlar: Alkol vücuda kan yoluyla dağıtıldığından, selüloit hasarı, düzenli olarak tüketilmesi durumunda hemen hemen tüm dokularda meydana gelir. Kronik olarak artan alkol tüketimine bağlı sayısız organ hasarı, karaciğerdeki (yağlı karaciğer, karaciğer iltihabı, karaciğerin sirozu), pankreas, kalp (kalp kasının genişlemesi) ve merkezi ve periferik sinir sistemi (beyin atrofisi, polinöropati) ve kaslardaki değişiklikleri içerir. (kas atrofisi).

Alkolün uzun vadeli etkileri üzerine yapılan araştırmalar, uzun süreli aşırı alkol tüketiminin kanser riskini (kadınlarda ağız, boğaz, yemek borusu ve meme kanseri) artırdığını göstermektedir.

Alkol alınımını aniden durdurmak sinir sistemindeki değişiklikler nedeniyle tehlikeli yoksunluk belirtilerine neden olabilir., bunlar merkezi sinir nöbetlerine ve deliryum tremensine yol açabilir. Genellikle korkutucu halüsinasyonların eşlik ettiği bir yönelim kaybına ve bilinç kaybına yol açar. Ek olarak, terleme, nabız artışı ve kan basıncında yükselmenin yanı sıra huzursuzluk ve kaygı gibi güçlü vejetatif yoksunluk belirtileri vardır.

Psikolojik sonuçlar: Uzun süreli alkol kötüye kullanımı veya alkol bağımlılığı sırasında, örneğin sık yaşanan ruh hali değişiklikleri, anksiyete, depresyon ve hatta intihar riski ile kendini gösterebilen psikolojik bozukluklar da ortaya çıkabilir .

Sosyal sonuçlar: Fiziksel ve psikolojik sonuçlara ek olarak, kronik olarak artan alkol tüketimi de genellikle tüm sosyal çevrede kalıcı değişiklikler meydana getirir, örneğin sosyal çatışmalar sık sık ortaya çıkarsa, evlilikler veya ilişkiler bozulur ve / veya iş yerleri kaybedilir. Alkoliklerin çocukları genellikle etkilenir.

Alkol´ün bağımlılık sorunu

Alkol psikolojik ve fiziksel bağımlılık yaratabilir. Özel risk potansiyeli, alkolün neredeyse sınırsız olmasıdır. Sonuç olarak, tüketimi son derece yaygın olan ve nüfusun büyük bölümlerinde düzenli olarak ortaya çıkar. Aşırı dozda kötüye kullanım – yani sağlığa zararlı tüketici davranışları – önemli ölçüde gözlemlenebilir.

Alkol bağımlılığı uzun bir süre gelişir ve genellikle uzun süreli artan alkol tüketimi ve bireysel genetik eğilim etkileşime girdiğinde ortaya çıkar. Genellikle, Bağımlılık Sendromu için Tanı Kılavuzları´nda aşağıda listelenen altı kriterden en az üçünün son bir yıl içinde bulunduğu teşhis edilir:

  1. Alkol tüketmek için güçlü bir istek veya zorlama vardır.

  2. Başlangıç, bitiş ve tüketim miktarını kontrol etme yeteneği azalır.

  3. Fiziksel yoksunluk sendromunun görünümü.

  4. Tolerans gösterilebilir, yani başlangıçta daha düşük dozlarla elde edilen etkileri üretmek için giderek daha yüksek dozlara ihtiyaç duyulur.

  5. Diğer zevkler ve çıkarlar, madde kullanımı lehine giderek daha fazla ihmal edilmektedir.

  6. Alkol tüketimi fiziksel, sosyal veya psikolojik doğanın bariz zararlı sonuçlarına rağmen devam etmektedir.

Alkolizm 1968’den beri hastalık olarak görülmektedir. Bu hastalığın tedavisi 1978’den beri sağlık sigortası şirketlerinin ve emeklilik sigortasının sorumluluğundadır.

Alkol ve tehlikeli karışımlar

Alkol ve diğer ilaçlar aynı anda alındığında, maddelerin etkileri ve dolayısıyla sağlık riski son derece artabilir. İlaç alırken alkol tüketilmemelidir, tehlikeli yan etkiler veya komplikasyonlar ortaya çıkabilir.

Alkoller

Bir grup organik bileşiğin tanımı.

Hacim yüzdesi

Bir çözeltinin 100 cm3’ünde bulunan çözünmüş bir maddenin cm3 sayısı.

Tolerans

Vücudun duyarlılığı ve buna tepkisi, bir maddeye alışarak azalır.

Kan alkol konsantrasyonu

Kanda bulunan alkol miktarı. 1000 g kan başına gram cinsinden alkol miktarına karşılık gelen binde bir kısım olarak verilir.

Koma

Artık harici uyaranlara tepki vermeyen derin bilinçsizlik durumu.

Nörotransmitterler

Sinir hücrelerinin anahtarlama noktalarında – sinapslar – uyarım iletimi sırasında haberci madde olarak salınan ve böylece belirli engelleyici veya uyarıcı etkilere neden olan kimyasal maddeler.

Reseptörler

Sinir sisteminin duyusal algısından sorumlu özel duyusal hücreler.

Yoksunluk belirtileri

Bağımlılığa yol açan bir maddeyi durdururken ortaya çıkan fiziksel ve psikolojik belirtiler.

Düşük riskli alkol tüketimi

Kadınlar için sınır değerler: günde en fazla iki küçük bardak alkol (20 g saf alkol). Erkekler için sınır değerler: günde en fazla üç küçük bardak alkol (30 gram saf alkol). Lütfen dikkat: Alkole duyarlılık her insan için farklıdır ve – her gün sarhoş olunmamalıdır!

Karaciğer sirozu

Daha sonra sertleşme ve büzülme ile karaciğerin bağ dokusunda aşırı büyüme.

Atrofi

Organların, dokuların ve hücrelerin büzülmesi.

Polinöropati

Sinir bozuklukları, sinir hastalıkları.

Deliryum tremens

Alkol çekilmesinden sonra ortaya çıkan ve genellikle üç ila altı gün süren ve bilinç bozukluğu, halüsinasyonlar ve şiddetli titreme ile karakterize olan akut organik bozukluk.

Halüsinasyon

Gerçekten var olmayan şeyleri görme, duyma ve hatta hissetme.

Alkol bağımlılığı

Alkol bağımlılığı, bir kişinin alkol tüketimine duyduğu kontrolsüz ve güçlü bir ihtiyaç olarak tanımlanır. Alkol bağımlılığı, zaman içinde sürekli ve aşırı alkol tüketimi sonucu gelişen bir durumdur ve bireyin fiziksel, zihinsel ve sosyal yaşamında ciddi sorunlara yol açabilir. Alkol bağımlılığı, alkol kullanım bozukluğu (AUD) olarak da adlandırılan daha geniş bir spektrumun parçasıdır ve alkolün kötüye kullanılması ile birlikte değerlendirilir.

Alkol bağımlılığının belirtileri ve semptomları şunları içerir:

  1. Artan tolerans: Bireyin, aynı etkiyi elde etmek için daha fazla alkol tüketmesi gerektiği durum.
  2. Yoksunluk belirtileri: Alkol kullanımının azaltılması veya durdurulması sonucu ortaya çıkan fiziksel ve zihinsel belirtiler (örneğin, titreme, terleme, huzursuzluk, uykusuzluk, mide bulantısı ve hatta bazen nöbetler veya halüsinasyonlar).
  3. Kontrol kaybı: Bireyin ne kadar ve ne zaman alkol tüketeceği konusunda güçlü bir kontrol kaybı yaşaması.
  4. Alkolün sosyal ve mesleki yaşama zarar vermesi: Alkol tüketiminin bireyin ilişkilerine, işine ve sosyal yaşamına zarar vermesi.
  5. Alkol tüketmeye devam etme isteği: Bireyin, alkol tüketiminin olumsuz sonuçlarına rağmen içmeye devam etme dürtüsüne sahip olması.

Alkol bağımlılığı tedavisi, genellikle hem fiziksel hem de psikolojik destek içerir. Detoksifikasyon, yoksunluk belirtilerini yönetmek için kullanılan ilaçlar ve tedavi süreçlerinin bir parçasıdır. Psikolojik destek, bireysel ve grup terapisi, davranış değişikliği teknikleri ve bazen ilaç tedavisi de içerebilir. Ayrıca, bağımlılığı yönetmeye ve uzun vadeli iyileşmeyi desteklemeye yönelik olarak, Alkolikler Anonim (AA) gibi topluluk tabanlı destek grupları da önemli bir rol oynar.

Alkol bağımlılığı, karmaşık ve kronik bir durumdur ve tedavisi zaman alabilir. Tedavi sürecinde, bireyin motivasyonu, destekleyici bir sosyal ağ ve uygun tedavi yaklaşımları, başarı şansını artırabilir.

Alkol bağımlılığı terimi, fiziksel, psikolojik ve sosyal sonuçları olan aşırı miktarda alkol alımını (kullanımını) ifade eder. Alkol bağımlılığının ana belirtileri, içme kontrolünün kaybı ve tüketim olmadığında yoksunluk belirtilerinin ortaya çıkmasıdır. Sarhoşluk belirtileri arasında denge bozuklukları, dil zorlukları, motor problemler ve alkol zehirlenmeleri sayılabilir. Yıllarca devam eden alkol bağımlılığının sonuçları arasında yüksek tansiyon, karaciğer yağlanması, beyin yapısında değişiklikler ve psikolojik değişiklikler ile mide, bağırsak ve pankreasın kronik iltihabı yer alır.

Aşağıdaki tipler alkol bağımlılığıının orta seviyesi olarak kabul edilir:

  1. Alfa tipi (sorunlu içici): psikolojik rahatlama için içmek, alkol içmeyi bırakmak kolayca mümkündür.

  2. Beta tipi (ara sıra içici): toplum içinde düzensiz ara sıra çok içme, içme alışkanlıklarının üzerinde kontrol kaybı olmaz.

  3. Gama tipi (alışmış içici): zihinsel ve fiziksel olarak bağımlı olan ve belli zamanlarda içmeyi durabilen içici; Yoksunluk belirtileri ortaya çıkar.

  4. Delta tipi (ayna içici): sürekli olarak belirli bir alkol seviyesini koruyan, ancak alkole bağımlı olduğu fark edilmeyen fiziksel olarak alkole bağımlı içici.

  5. Epsilon tipi (çeyrek içici): uzun süreli yoksunluk dönemlerinden sonra, kontrol kaybı ile özellikle sosyal ortamlarda nöbet benzeri aşırı alkol alımı meydana gelir. Fiziksel olarak alkole bağımlılığı diğerlerinden daha fazladır.

Etkilenen kişi artık yoksunluk belirtileri (titreme, terleme, dolaşım bozuklukları, korkular olmadan) kendi başına alkol almayı durduramadığında alkol bağımlılığından söz edilir. Uyku bozuklukları, bulantı, kusma oluşur. Daha sonra kontrol kaybına maruz kalır, yani artık alkol alımını kontrol edemez. Bu sürece, alkol almak için doyumsuz bir istek ve dozu artırma eğilimi eşlik eder, ancak içme davranışı ve hastalığın ifade derecesi değişebilir. Tipik içici diye bir şey yoktur. Bağımlılık yapan maddelerin kullanımı, refah yaratmak ve sorunların üstesinden gelmek için baskın bir araç haline gelir. Sonuç olarak bu durum çoğunlukla sosyal, mesleki ve aile çatışmalarıyla ilişkili ciddi fiziksel ve zihinsel hastalıklarla sonuçlanır. Sorunlar kendileri tarafından çözülmez, aksine karmaşıklaşır ve artarlar. Kural olarak, ilgili kişi sorunundan şüphelenir, ancak sorunu kendisine ve her şeyden önce reddederek başkalarına yüklemeye çalışır. Ayrıca çoğunlukla yardıma direnir. Alkol bağımlılığı sadece tıbbi gözetim altında ve daha sonra ayaktan veya yatarak tedavisi ile detoksifikasyon (geri çekilme olarak da adlandırılır) ile mücadele edilebilir. Daha sonra kendi kendine yardım grupları ziyaret edilmelidir. Amaç her zaman kalıcı yoksunluktur, ancak etkilenenlerin çoğu bir veya daha fazla geri düşüşlerden (nüks etme) muzdariptir, Bu durum alkolizmin klinik tablosuna vardır. Sadece birkaç durumda, alkol bağımlıları kendi başlarına yoksun kalmayı başarırlar. Alkol bağımlılığı aşağıdaki şekillerde kendini gösterir:

  1. Anormal / patolojik içme davranışı

  2. Somatik hasar (alkole bağlı hastalıklar)

  3. Psikososyal sonuçlar

  4. Fiziksel bağımlılık

  5. Psikolojik bağımlılık