Anksiyete nevrozu

Anksiyete nevrozu, sürekli ve yoğun bir endişe, korku veya kaygı durumunu ifade eden eski bir terimdir. Günümüzde bu terim, daha spesifik anksiyete bozuklukları tanımlamak için kullanılmamaktadır. Bunun yerine, anksiyete nevrozuna benzeyen belirtileri olan modern tanılar kullanılır. Bunlar arasında genel anksiyete bozukluğu (GAD), panik bozukluk, sosyal anksiyete bozukluğu, özgül fobiler ve travma sonrası stres bozukluğu (PTSD) gibi çeşitli anksiyete bozuklukları bulunur.

Anksiyete nevrozu, belirgin bir stres faktörü olmaksızın ortaya çıkan endişe ve korku duygularıyla karakterizedir. Bu sürekli endişe, kişinin günlük yaşamını olumsuz etkileyebilir ve işlevselliğini azaltabilir. Anksiyete nevrozu belirtileri arasında uyku problemleri, konsantrasyon zorlukları, sinirlilik, kas gerginliği ve yorgunluk bulunabilir. Bu belirtiler, modern anksiyete bozuklukları tanılarında da benzerlik gösterir.

Anksiyete nevrozunun tedavisi, genellikle modern anksiyete bozukluklarının tedavisine benzer şekildedir. Bilişsel-davranışçı terapi (CBT), ilaç tedavisi ve gevşeme teknikleri gibi yöntemlerle anksiyete belirtileri yönetilebilir ve azaltılabilir.

Bu, ne belirli durumlar ne de özel çevre koşulları ile sınırlı olmayan kalıcı, genelleştirilmiş bir korkudur.

Anksiyete nevrozunun ortaya çıkışı, diğer şeylerin yanı sıra, beyin aktivitesinin aşırı kullanımı, ciddi korkuya neden olan küçük dış etkenlerin (fare, örümcek vb.) neden olduğu patolojik koşullara neden olacak şekilde açıklanır.

Oluşturulduklarında, koşullu refleksler genellikle nispeten kaba bir rol oynar. İkincil depresyon ve bağımlılık gelişimi mümkündür. Somatizasyon sıklıkla meydana gelir. Karakteristik kaçınma davranışı, saldırganlık önleme ve tersine dönüştür. Diğer ana semptomlar değişkendir ve sürekli sinirlilik hali, titreme, terleme, kas gerginliği, çarpıntıdan baş dönmesine ve karın rahatsızlığına kadar değişir. Anksiyete nevrozları genellikle ayrılık çatışmalarına tepki verir. Korku nevrozuyla, normal ve aynı zamanda oldukça sağlıklı korku süreçleri tıbbi bir sorun haline gelir. Korku tekrar tekrar ortaya çıkar, nedeni genellikle açıklanamaz veya belirli durumlara kadar anlaşılamaz. Bu nedenle çoğu durumda bir neden ile bunu izleyen bir kaygı reaksiyonu arasında somut bir bağlantı yoktur.

Semptomlar korku ile birlikte gelir ve korku bittiğinde kaybolur. Anksiyete nevrozu ve panik, fobiler veya stres arasında her zaman bir ayrım yapılmalıdır. Organik hastalıklarda kullanılan ilaçlar gözardı edilmemelidir. Anksiyete nevrozu hem tıbbi ilacların uygulanması sebebiyle hem de psikoterapötik olabilir. Psikoterapötik tedavide hastanın çatışmaları ve endişeleri sorulur, sorunlar tartışılır, anksiyete belirtileri açıklanır ve nevrozdan çıkış yolları araştırılır. Korkunun bir durum mu yoksa kişilik bozukluğu mu olduğu önceden açıklığa kavuşturulmuştur.

Anksiyete nevrozunu teşhis etmek için aşağıdaki genel koşulların yerine getirilmesi gerekir:

  1. En az 6 aylık bir süre boyunca, etkilenen kişi sürekli gerginlik, endişe ve korkudan muzdariptir.

  2. Aşağıdaki semptomlardan en az 4 tanesi mevcuttur:

  • Çarpıntı,

  • Terleme,

  • İnce veya kaba titreme,

  • Ağız kuruluğu,

  • Solunum güçlüğü,

  • Gerginlik hissi,

  • Göğüs ağrısı,

  • Mide bulantısı,

  • Baş dönmesi, güvensizlik, Zayıflık veya baş dönmesi,

  • Dealizasyon veya duyarsızlaşma,

  • Kontrolü kaybetme veya delme korkusu,

  • Ölüm korkusu,

  • Sıcak basması veya soğuk terlemeler

  • Lessizlik veya karıncalanma hissi,

  • Kas gerginliği,

  • Sinirlilik ve zihinsel gerginlik,

  • Boğazda yumru veya yutma güçlüğü,

  • Hafif şok,

  • Konsantrasyon güçlüğü,

  • Kalıcı sinirlilik,

  • Uykuya dalmakta güçlük.

  1. Bozukluk, panik bozukluğu, fobik bozukluğu, obsesef kompulsif bozukluğu, veya hipokondriyal bozukluk kriterlerini karşılamamaktadır .

  2. Bozukluğa organik bir hastalık, organik bir zihinsel bozukluk veya psikotrop maddelerin neden olduğu bir bozukluk neden olmaz.

Anksiyete psikozları

Anksiyete psikozları, yoğun anksiyete ve korku duygularıyla birleşen psikotik belirtilerin ortaya çıktığı nadir durumları ifade eder. Psikotik belirtiler, gerçeklikle bağlantının kaybolmasıyla ilgilidir ve halüsinasyonlar (olmayan şeyleri görmek, duymak veya hissetmek) ve sanrılar (gerçek dışı inançlar) gibi belirtileri içerir.

Anksiyete psikozları, birincil psikotik bozukluklar (şizofreni gibi) veya tıbbi durumlar nedeniyle ortaya çıkabilir. Ayrıca, bazı durumlarda, aşırı anksiyete ve stres nedeniyle geçici psikotik belirtiler yaşanabilir.

Anksiyete psikozlarının tedavisi, psikotik belirtilerin ve anksiyete belirtilerinin yönetilmesini içerir. Bu, antipsikotik ilaçlar, anksiyolitikler veya antidepresanlar gibi ilaçlar ve terapi yöntemlerini (bilişsel-davranışçı terapi veya psikoterapi gibi) içerebilir. Tedavi yaklaşımı, anksiyete psikozlarının altında yatan nedenler ve kişinin belirtilerinin şiddetine göre belirlenir.

Anksiyete rüya bozukluğu

Anksiyete rüya bozukluğu, anksiyete ve stresin rüyalar ve uyku sürecini olumsuz etkilediği bir durumu ifade eder. Anksiyete, düşüncelerin yoğunlaştığı ve rahatsız edici rüyalarla sonuçlanabilecek rüya içeriklerini değiştirebilir. Bu durum, rüyalardaki anksiyete düzeyinin kişinin yaşamındaki anksiyete düzeyi ile orantılı olarak arttığı anlamına gelir.

Anksiyete rüya bozukluğu, uyku sırasında sık sık uyanma, uyandıktan sonra anksiyete duygusu yaşama, gece terlemeleri, kabuslar ve uyku kalitesinin düşmesi gibi belirtilerle kendini gösterebilir. Bu durum, uyku hijyenine dikkat etmek, stresle başa çıkmak için rahatlama teknikleri uygulamak ve uyumadan önce rahat bir ortam yaratmak gibi yöntemlerle hafifletilebilir.

Bununla birlikte, anksiyete rüya bozukluğu kalıcı ve ciddi uyku bozukluklarına yol açabilir. Uzun süreli uyku sorunları yaşayan ve anksiyete düzeyleri yaşam kalitelerini olumsuz etkileyen kişilerin, bir uzmana başvurarak değerlendirilmesi ve uygun tedavi yöntemlerinin belirlenmesi önemlidir.

Korkulan bir rüya sırasında etkilenen insanlar, hayatlarını, güvenliklerini veya benlik duygularını tehdit altında hissederler. Uyandıktan sonra yönlendirilen ve genellikle rüya içeriğini ayrıntılı olarak hatırlayabilen rüyaya ile ilgili korku hala hakimdir.

Bir anksiyete rüya bozukluğu tanısı koymak için aşağıdaki 4 kriter karşılanmalıdır:

1. İlgili kişi gece uykusundan şiddetli korku rüyalarının ayrıntılı anılarıyla, örneğin yaşamlarına yönelik tehdit, güvenlikleri veya benlik saygısı ile uyanır.

2. Uyanmadan kısa bir süre sonra, etkilenenler nerede olduklarının, neler olduğunun tamamen farkında (yönlendirilmiş) ve uyanıktır.

3. Korkulu rüya anında yaşananlar veya uyku anındaki rahatsızlıklar, etkilenenlerde açık bir acı hissine neden olur.

4. Organik hastalıklar, ilaçlar veya psikotropik maddeler yoktur.

Anksiyete sendromu

Anksiyete sendromu, sürekli ve aşırı endişe, kaygı ve stres duygularının yaşandığı bir durumdur. Anksiyete sendromu genellikle, gelecekle ilgili olaylar ve sonuçlar hakkında sürekli endişe duymakla karakterizedir. Bu durum, kişinin günlük yaşamını, iş ve sosyal ilişkilerini olumsuz yönde etkileyebilir.

Anksiyete sendromu, fiziksel ve psikolojik belirtilerle kendini gösterir. Bu belirtiler şunları içerebilir:

  • Sürekli endişe ve kaygı duyma
  • İç huzursuzluk ve sinirlilik
  • Konsantrasyon güçlüğü
  • Uyku sorunları
  • Hızlı kalp atışı ve nefes almada zorluk
  • Terleme, titreme ve baş dönmesi
  • Baş ağrıları ve kas ağrıları

Anksiyete sendromu, profesyonel yardım alarak yönetilebilir. Psikoterapi, özellikle bilişsel davranışçı terapi (CBT), anksiyete sendromunun tedavisinde etkili bir yöntem olarak kabul edilir. Ayrıca, doktorun önerisiyle ilaç tedavisi (antidepresanlar ve anksiyolitikler) uygulanabilir. Stres yönetimi ve rahatlama teknikleri (meditasyon, derin nefes alma, egzersiz vb.) de anksiyete sendromunun semptomlarını hafifletmeye yardımcı olabilir.

Anksiyete ve panik sendromları

Anksiyete ve panik sendromları, genellikle sürekli ve yoğun kaygı, endişe ve korku duyguları ile ilişkili psikolojik durumlardır. Bu iki durum farklı belirtiler ve özellikler gösterir:

  1. Anksiyete sendromu: Anksiyete sendromu, sürekli endişe, kaygı ve stres ile karakterizedir. Genellikle gelecekle ilgili olaylar ve sonuçlar hakkında sürekli endişe duymakla ilişkilidir. Anksiyete sendromu, uyku sorunları, konsantrasyon güçlüğü, hızlı kalp atışı ve kas ağrıları gibi fiziksel ve psikolojik belirtilerle kendini gösterir.
  2. Panik sendromu (panik bozukluk): Panik sendromu, beklenmedik ve tekrarlayan panik ataklarla karakterize bir anksiyete bozukluğudur. Panik ataklar, yoğun korku ve endişe duyguları, çarpıntı, nefes darlığı, baş dönmesi, terleme ve titreme gibi fiziksel belirtilerle kendini gösterir. Panik sendromu olan kişiler, başka bir atak yaşama korkusu nedeniyle günlük yaşamlarını ve sosyal ilişkilerini olumsuz yönde etkileyen kısıtlamalar yaşayabilir.

Anksiyete ve panik sendromlarının tedavisi, genellikle bilişsel davranışçı terapi (CBT) gibi psikoterapi yöntemlerini, doktor tavsiyesiyle ilaç tedavisi (antidepresanlar ve anksiyolitikler) ile birleştirir. Ayrıca, stres yönetimi ve rahatlama teknikleri (meditasyon, derin nefes alma, egzersiz vb.) semptomların hafiflemesine yardımcı olabilir.

Anksiyolitik

Anksiyolitik, kaygı ve endişeyi azaltan veya gideren ilaçlara verilen genel bir isimdir. Anksiyolitikler, anksiyete bozukluğu, panik bozukluk, uyum bozukluğu ve stresle ilişkili durumlar gibi çeşitli psikolojik durumların tedavisinde kullanılır. Bu ilaçlar, genellikle beynin kimyasal dengesini düzenleyerek ve sinir sistemi üzerinde sakinleştirici bir etki yaparak çalışır.

Anksiyolitikler arasında benzodiazepinler (ör. diazepam, alprazolam, lorazepam), seçici serotonin geri alım inhibitörleri (SSRI’lar) (ör. fluoksetin, sertralin), azapironlar (ör. buspiron) ve beta blokerler (ör. propranolol) gibi farklı ilaç sınıfları bulunmaktadır.

Anksiyolitik ilaçların etkinliği ve yan etkileri kişiden kişiye değişebilir. Uzun süreli kullanımda, bazı anksiyolitikler bağımlılık yapabilir ve tolerans gelişebilir. Bu nedenle, bu ilaçlar doktor reçetesi ve gözetimi altında kullanılmalıdır.

Anksiyolitik, kelimenin tam anlamıyla kaygıyı ve korkuyu giderici anlamına gelir.

Bunlar öncelikle patolojik kaygıyı tedavi etmek için kullanılan kaygı giderici veya kaygı azaltıcı maddelerdir. Yatıştırıcı (ataractik) veya zayıf sakinleştirici terimleri eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Anksiyolitikler geleneksel sedatifler içerir, bazı antihistaminikler, antikolinerjikler (aktif bileşen parasempatik sinir sistemi içinde asetilkolinin [ACh] etkisini bastırır) ve benzodiazpines de mevcuttur.

Buspiron, daha yeni bir anksiyolitiktir. Kimyasal, yapısal ve farmakodinamik olarak benzodiazepinlerden farklıdır. Buspiron ile anksiyetede azalma sadece birkaç hafta içinde ortaya çıkar.

Halihazırda mevcut olan ilaçların çoğu aynı zamanda sakinleştirici bir etkiye sahiptir. Bunlar sıradan yatıştırıcılarla ortak birçok özelliğe sahiptir.

Anksiyolitik ilaçlar

Anksiyolitik ilaçlar, kaygıyı ve endişeyi azaltan veya gideren ilaçlardır. Bu ilaçlar, anksiyete bozukluğu, panik bozukluk, sosyal anksiyete bozukluğu, uyum bozuklukları ve stresle ilişkili durumlar gibi çeşitli ruhsal durumların tedavisinde kullanılır. Anksiyolitik ilaçlar, genellikle beynin kimyasal dengesini düzenleyerek ve sinir sistemi üzerinde sakinleştirici bir etki yaparak çalışır.

Anksiyolitik ilaçlar arasında farklı sınıflar bulunmaktadır, bu sınıflar şunlardır:

  1. Benzodiazepinler: Örneğin diazepam (Valium), alprazolam (Xanax) ve lorazepam (Ativan). Bu ilaçlar, genellikle kısa süreli anksiyete tedavisinde etkilidir, ancak bağımlılık riski nedeniyle uzun süreli kullanım için uygun değildir.
  2. Azapironlar: Örneğin buspiron (Buspar). Bu ilaçlar, benzodiazepinlerden daha az bağımlılık yapma riski taşır ve genellikle uzun süreli anksiyete tedavisinde daha uygun bir seçenektir.
  3. Seçici Serotonin Geri Alım İnhibitörleri (SSRI’lar): Örneğin fluoksetin (Prozac), sertralin (Zoloft) ve paroksetin (Paxil). Bu ilaçlar, depresyon tedavisinde yaygın olarak kullanılan antidepresanların bir sınıfıdır ve anksiyete bozuklukları için de etkilidir.
  4. Serotonin-Noradrenalin Geri Alım İnhibitörleri (SNRI’lar): Örneğin venlafaksin (Effexor) ve duloksetin (Cymbalta). Bu ilaçlar da antidepresanlar arasındadır ve anksiyete bozukluklarının tedavisinde kullanılabilir.
  5. Beta-blokerler: Örneğin propranolol (Inderal) ve atenolol (Tenormin). Bu ilaçlar, aslında yüksek tansiyon tedavisi için kullanılır, ancak aynı zamanda anksiyete semptomlarını hafifletmeye yardımcı olabilirler.

Anksiyolitik ilaçların etkinliği ve yan etkileri kişiden kişiye değişebilir. Bu ilaçların kullanımı doktor reçetesi ve gözetimi altında olmalıdır.

Anksiyoliz

Anksiyoliz, anksiyete (kaygı) düzeyinin azaltılması veya giderilmesi sürecidir. Bu terim genellikle, kaygıyı hafifletmeye yardımcı olan ilaçlar (anksiyolitikler) veya terapiler bağlamında kullanılır. Anksiyoliz, özellikle anksiyete bozukluğu, panik bozukluk, stres ve uyum bozukluğu gibi durumlarında tedavi sürecinin bir parçası olarak uygulanır.

Anksiyoliz sürecinde, anksiyolitik ilaçlar ve psikoterapiler gibi çeşitli yaklaşımlar kullanılabilir. Bu yaklaşımlar arasında bilişsel-davranışçı terapi, gevşeme teknikleri, nefes egzersizleri ve meditasyon gibi yöntemler bulunmaktadır. Anksiyoliz, hastanın genel yaşam kalitesini artırmaya, kaygı düzeyini düşürmeye ve günlük işlevlerini daha iyi yerine getirmesine yardımcı olmak amacıyla uygulanır.

Anlam yanılgısı

Anlam yanılgısı, bir kişinin gerçeklikle uyumsuz veya yanlış bir anlam çıkardığı durumdur. Bu durum, bilişsel süreçlerdeki hatalar, yanılgılar veya yanılsamalar nedeniyle meydana gelebilir. Anlam yanılgısı, özellikle şizofreni gibi bazı psikiyatrik bozukluklarda yaygın olarak görülür ve bu tür hastaların duydukları veya gördükleri şeylere yanlış anlamlar yüklemesine yol açar.

Örneğin, bir kişi televizyonda duyduğu bir haberin kendisine özel bir mesaj içerdiğine inanabilir, oysa bu, gerçeklikle uyumsuz bir yorumdur. Bu tür anlam yanılgıları, hastaların sosyal işlevselliğini olumsuz etkileyebilir ve tedavi sürecinde ele alınması gereken önemli bir konudur.

Anlamlılık seviyesi

Anlamlılık seviyesi, bir kavramın, ifadenin veya bilginin insanlar tarafından ne kadar kolay anlaşıldığını veya değerlendirildiğini gösteren bir ölçüdür. Anlamlılık seviyesi, bireylerin öğrenme sürecinde, öğrendikleri bilgilerin ne kadar anlamlı ve bağlantılı olduğunu belirlemelerine yardımcı olur.

Yüksek anlamlılık seviyesine sahip bir bilgi, insanların hızlı bir şekilde anlayabileceği, hafızaya alabileceği ve bağlantılar kurabileceği bir bilgidir. Düşük anlamlılık seviyesine sahip bilgiler ise, daha soyut, zor anlaşılır veya bireylerin önceki deneyimleri ve bilgileriyle bağlantı kurmakta zorlandığı bilgilerdir.

Eğitim ve öğrenme sürecinde, öğreticilerin ve eğitim materyallerinin anlamlılık seviyesini artırmaya çalışması, öğrencilerin yeni bilgileri daha etkili bir şekilde öğrenmelerine ve hafızalarında tutmalarına yardımcı olur.

Çıkarım istatistikleri yardımıyla hipotezleri test ederken anlamlılık düzeyi araştırmacı tarafından önceden belirlenmiştir.

Sıfır hipotezinin terk edilmesi gerektiği gözlenen etkilerin ortaya çıkma olasılığını gösterir. % 5 ve % 1 önem seviyeleri bir kural olarak belirlenmiştir. Sıfır hipotezinin doğruluğunu varsayarak, gözlenen etkinin meydana gelme olasılığı % 5’ten veya % 1 den azsa, sıfır hipotezi reddedilir.