Blaptofobi

Blaptofobi, bir kişinin zarar görme veya saldırıya uğrama korkusuyla yoğun bir şekilde başa çıkamadığı bir fobi veya anksiyete bozukluğudur. Blaptofobi, „blapto“ (zarar görmek veya saldırıya uğramak) ve „fobi“ (yoğun ve mantıksız bir korku) kelimelerinin birleşiminden oluşur.

Blaptofobi, genellikle travmatik bir olayın sonucunda gelişebilir. Örneğin, şiddet içeren bir saldırıya maruz kalmak, bir kişinin blaptofobi geliştirmesine neden olabilir. Bu fobi, kişinin güvenlik duygusunu etkiler ve potansiyel tehlike veya saldırı riski altında olduğunu sürekli olarak hissetmesine yol açar.

Blaptofobi belirtileri, yoğun bir korku ve endişe hissiyle birlikte ortaya çıkar. Kişi, güvende olmadığı durumlardan veya potansiyel tehditlerden kaçınma eğilimindedir. Bu kaçınma davranışı, kişinin sosyal etkinliklerden uzaklaşmasına, evden dışarı çıkmaktan kaçınmasına veya kendini sürekli olarak güvende hissettiği ortamlara sınırlamasına neden olabilir.

Blaptofobi, genellikle terapi yöntemleriyle tedavi edilir. Bilişsel davranışçı terapi, duygusal düzenleme teknikleri ve maruz kalma terapisi gibi tedavi yaklaşımları kullanılabilir. Bu tedavi yöntemleri, kişinin korku ve anksiyete düzeyini azaltmayı, olumsuz düşünceleri yeniden yapılandırmayı ve korkularıyla başa çıkma stratejileri geliştirmeyi amaçlar.

Bununla birlikte, her bireyin deneyimi ve tedavi süreci farklı olabilir. Profesyonel bir sağlık uzmanı, blaptofobi semptomlarını değerlendirebilir ve uygun tedavi yöntemlerini önererek kişiye destek olabilir.

Blastokist

Blastokist, embriyonun gelişim sürecinde erken bir aşamayı temsil eden bir yapıdır. Blastokist, döllenmiş yumurtanın hücre bölünmesi ve farklılaşması sonucunda oluşur. İnsanlarda blastokist aşaması, yaklaşık 5-7 gün sonra embriyonun uterusa (rahme) ulaştığı zamana denk gelir.

Blastokist, iç ve dış hücre kümesi olmak üzere iki ana bölümden oluşur. İç hücre kümesi, embriyonun gerçek hücrelerini oluşturan ve iç boşluğa yerleşmiş olan hücrelerden oluşur. Bu hücreler, ileride embriyonun iç organlarını ve dokularını oluşturacak olan hücrelerdir.

Dış hücre kümesi ise iç hücre kümesini çevreleyen bir hücre tabakasıdır. Dış hücre kümesi, blastokisti koruyan ve implantasyon (rahme tutunma) sürecinde önemli bir rol oynayan bir bariyer görevi görür. Ayrıca, dış hücre kümesi tarafından salgılanan bazı faktörler, endometriumun (rahim iç tabakası) uygun hale gelmesini sağlar.

Blastokist aşaması, embriyonun implantasyon için hazır hale geldiği bir dönemi işaret eder. Bu aşamada, blastokist, rahim içine yerleşerek burada tutunur ve gebeliğin ilerlemesine devam eder. Blastokist aşamasındaki embriyo, daha sonra plasenta ve embriyonik keseyi geliştirecektir.

Blastokist aşamasındaki embriyo, tüp bebek tedavisi gibi üreme teknolojilerinde kullanılan embriyolar arasında seçim yapmada da önemli bir faktördür. Blastokist aşamasına ulaşan embriyolar, daha iyi bir gelişim potansiyeline sahip olduğu düşünülen embriyolar olarak değerlendirilir.

Sonuç olarak, blastokist, embriyonun erken bir aşamasını temsil eden bir yapıdır. Blastokist aşamasında embriyo, iç ve dış hücre kümesi olmak üzere iki bölümden oluşur. Bu aşama, embriyonun rahim içine yerleşmesi ve gebeliğin ilerlemesine devam etmesi için önemlidir.

Blastomikoz

Blastomikoz, Blastomyces dermatitidis adlı bir mantarın neden olduğu bir enfeksiyondur. Mantar, toprakta doğal olarak bulunur ve özellikle çürük yapraklar, odun ve toprakla kirlenmiş bölgelerde yaşar. Blastomikoz enfeksiyonu, insanlar ve bazı hayvanlar arasında bulaşabilir.

Blastomikoz, genellikle solunum yoluyla enfeksiyonun oluştuğu mantar sporlarının solunmasıyla meydana gelir. Sporlar, akciğerlere ulaştığında enfeksiyon oluşur. Bazı durumlarda, enfeksiyon vücudun diğer bölgelerine yayılabilir ve cilt, kemikler, lenf düğümleri ve diğer organlarda enfeksiyona neden olabilir.

Blastomikozun belirtileri, genellikle enfeksiyondan 3 hafta ile 3 ay arasında ortaya çıkar. Hastaların çoğunda hafif semptomlar görülürken, bazı vakalarda ciddi akut veya kronik enfeksiyonlar gelişebilir. Enfeksiyonun belirtileri, grip benzeri semptomlar (ateş, öksürük, halsizlik, kas ağrıları), göğüs ağrısı, cilt lezyonları, deri döküntüleri, eklem ağrıları, kemik ağrıları ve zihinsel durum değişiklikleri içerebilir.

Blastomikoz, bir doktor tarafından yapılan fizik muayene, laboratuvar testleri ve görüntüleme yöntemleriyle teşhis edilir. Enfeksiyonun şiddeti ve yayılımı, tedavi yaklaşımını belirler. Blastomikozun tedavisinde antifungal ilaçlar kullanılır. Tedavi süreci genellikle uzun sürebilir ve enfeksiyonun yerleşim yeri ve yayılımına bağlı olarak değişir.

Blastomikoz enfeksiyonunu önlemek için, mantar sporlarının yoğun olduğu alanlarda (özellikle mantar sporlarının bulunduğu topraklı bölgelerde) dikkatli olunmalı ve koruyucu önlemler alınmalıdır. Tozlu topraklı bölgelerde maske kullanmak ve temizlik ve bahçe işleri yaparken eldiven giymek gibi önlemler almak önemlidir.

Blastomikoz enfeksiyonu nadir görülen bir enfeksiyon olmasına rağmen, bazı bölgelerde daha yaygın olabilir. Risk faktörleri arasında immün sistemi zayıflamış olanlar, köpeklerle çalışanlar, tarım işçileri ve toprakla sık temas halinde olanlar bulunur.

Sonuç olarak, blastomikoz, Blastomyces dermatitidis mantarının neden olduğu bir enfeksiyondur. Solunum yoluyla bulaşır ve genellikle akciğerlerde başlar, ancak vücudun diğer bölgelerine de yayılabilir. Tedavisi antifungal ilaçlarla yapılır ve enfeksiyonu önlemek için koruyucu önlemler alınmalıdır.

Blefarit

Blefarit, göz kapaklarının kenarlarında yer alan kirpik köklerinin ve kirpik tabanının iltihaplanmasıdır. Genellikle kronik bir durum olup, sürekli veya aralıklı olarak tekrar edebilir. Blefarit, göz kapaklarının temizliğinde ve yağ bezlerinin düzgün çalışmasında sorun olduğunda ortaya çıkar.

Blefaritin belirtileri şunları içerebilir:

  1. Göz kapaklarında kızarıklık ve şişlik
  2. Göz kapaklarında kaşıntı veya yanma hissi
  3. Kirpiklerde yapışkan veya kabuklu bir madde birikmesi
  4. Göz kapaklarının kenarında pullanma veya kabuklanma
  5. Göz kapaklarında veya kirpiklerde kaşıntı veya batma hissi
  6. Kirpiklerin dökülmesi veya düzensiz büyümesi
  7. Gözlerde sulanma veya kuruluk
  8. Gözlerde tahriş veya rahatsızlık hissi

Blefaritin birkaç türü vardır, ancak iki yaygın türü anterior blefarit ve posterior blefarittir.

  • Anterior blefarit: Bu tür, kirpik tabanında yer alan cilt ve kirpik köklerindeki iltihaplanmayı içerir. Kirpiklerin büyüme bölgeleri etkilenir ve bu da kirpiklerin anormal şekilde büyümesine ve tahriş olmasına neden olabilir. Anterior blefarit genellikle cilt bakımında veya bakteriyel enfeksiyonlarda sorun olduğunda ortaya çıkar.
  • Posterior blefarit: Bu tür, göz kapaklarının iç yüzeyinde yer alan Meibom bezlerinin iltihaplanmasını içerir. Meibom bezleri, göz yüzeyini korumak için yağ salgılar. Posterior blefaritte, bu bezlerin işlevi bozulur ve gözde yağ salgısının birikmesi veya eksik olması sorunu ortaya çıkar. Bu durum göz kuruluğuna ve göz yüzeyinde tahrişe yol açabilir.

Blefaritin tedavisi, belirtileri hafifletmeyi ve iltihabı kontrol altına almaya yöneliktir. Tedavi seçenekleri arasında şunlar bulunabilir:

  • Göz kapaklarının düzenli temizliği ve hijyenin sağlanması
  • Sıcak kompreslerin uygulanması, göz kapaklarının ılık su ile temizlenmesi
  • Kirpik temizliği için özel temizlik solüsyonlarının kullanılması
  • Topikal antibiyotik veya kortikosteroid krem veya damlaların kullanılması
  • Yağ bezlerinin temizlenmesi için masaj veya göz kapaklarına uygulanan özel cihazlar
  • Göz kuruluğunu hafifletmek için yapay gözyaşı damlalarının kullanılması

Blefarit kronik bir durum olabilir, bu nedenle belirtilerin kontrol altına alınması ve düzenli bakımın sürdürülmesi önemlidir. Bir göz doktoru veya göz sağlığı uzmanı, doğru tanıyı koymak ve uygun tedavi yöntemlerini önermek için görülmelidir.

Bobath kavramı

Bobath kavramı, bir çocuğun veya yetişkinin hareket kontrolünü ve işlevselliğini geliştirmeyi amaçlayan bir tedavi yaklaşımıdır. Bobath, Nörogelişimsel Tedavi (NDT) olarak da bilinir ve özellikle çocuklarda nörolojik koşulların rehabilitasyonunda kullanılır.

Bobath kavramı, 1940’larda Berta Bobath ve Karel Bobath tarafından geliştirilmiştir. Bu yaklaşım, hareket kontrolünün nörolojik problemler nedeniyle etkilendiği bireylerde hareket ve fonksiyonel yeteneklerin geliştirilmesine odaklanır. Bobath terapisi, bireyin doğal hareket örüntülerini kullanarak hareket kontrolünü ve postürü iyileştirmeyi hedefler.

Bobath terapisi, bireyin motor becerilerini ve işlevselliğini artırmak için bir dizi strateji ve teknik kullanır. Bu stratejiler arasında aşağıdakiler yer alabilir:

  1. Normalleştirme: Hareket kontrolünün geliştirilmesi için normal hareket örüntüleri teşvik edilir. Bireyin doğal hareketleri ve postürleri kullanarak günlük aktivitelerini gerçekleştirmesi teşvik edilir.
  2. İşbirliği: Terapist, bireyle etkileşim halinde çalışır ve onun katılımını teşvik eder. Bireyin aktif katılımı, hareket kontrolünün geliştirilmesinde önemli bir rol oynar.
  3. Görev odaklı egzersizler: Bireyin günlük yaşam aktivitelerine yönelik egzersizler uygulanır. Bu egzersizler, bireyin işlevsel hareketleri ve postürleri geliştirmesine yardımcı olur.
  4. Çevre düzenlemesi: Terapist, bireyin çevresini uygun şekilde düzenlemek için önerilerde bulunur. Çevre düzenlemesi, bireyin günlük yaşam aktivitelerini daha kolay ve güvenli bir şekilde gerçekleştirmesine yardımcı olur.

Bobath terapisi, bir multidisipliner ekip tarafından uygulanır ve bireyin bireysel ihtiyaçlarına göre özelleştirilir. Fizyoterapistler, iş terapistleri ve konuşma terapistleri gibi uzmanlar genellikle birlikte çalışarak bireye uygun bir tedavi planı oluştururlar.

Bobath kavramı, serebral palsi, inme, travmatik beyin hasarı ve diğer nörolojik koşullar gibi hareket kontrolü ve postür sorunlarına sahip bireylerin rehabilitasyonunda etkili bir tedavi yaklaşımı olarak kabul edilir. Ancak, her bireyin ihtiyaçları farklı olduğundan, Bobath terapisi herkese uygulanacak tek bir yaklaşım değildir. Uzman bir sağlık ekibi tarafından değerlendirme ve özelleştirme gerektirir.

Bobath yöntemi

Bobath yöntemi, nörolojik koşulları olan bireylerin hareket kontrolünü ve işlevselliğini geliştirmeyi hedefleyen bir tedavi yaklaşımıdır. Bobath yöntemi, Berta Bobath ve Karel Bobath tarafından geliştirilmiş ve Nörogelişimsel Tedavi (NDT) olarak da bilinir.

Bobath yöntemi, bireylerin motor becerilerini ve günlük yaşam aktivitelerini geliştirmek için bir dizi strateji ve teknik kullanır. Yaklaşım, bireyin doğal hareket örüntülerini kullanarak hareket kontrolünü, postürü ve işlevselliği iyileştirmeyi amaçlar.

Bobath yöntemi, aşağıdaki temel prensiplere dayanır:

  1. Normalleştirme: Hareket kontrolünün geliştirilmesi için normal hareket örüntüleri teşvik edilir. Bireyin doğal hareketleri ve postürleri kullanarak günlük aktivitelerini gerçekleştirmesi teşvik edilir.
  2. İşbirliği: Terapist, bireyle etkileşim halinde çalışır ve onun katılımını teşvik eder. Bireyin aktif katılımı, hareket kontrolünün geliştirilmesinde önemli bir rol oynar.
  3. Özelleştirme: Bobath yöntemi, her bireyin ihtiyaçlarına göre özelleştirilir. Bireyin güçlü yönleri ve zayıf yönleri dikkate alınarak tedavi planı oluşturulur.

Bobath yöntemi, bireyin hareket kontrolünü geliştirmek için çeşitli stratejiler ve teknikler içerir. Bu stratejiler arasında aşağıdakiler yer alabilir:

  • Kas tonusunu düzenlemeye yönelik teknikler: Uzunlamasına gerilme, eklemleri hareket ettirme, kas tonusunu sakinleştirme ve dengeyi sağlama gibi teknikler kullanılır.
  • Postür ve denge eğitimi: Bireyin postürünü geliştirmek ve dengeyi sağlamak için çeşitli egzersizler ve aktiviteler uygulanır.
  • İşlevsel hareket eğitimi: Bireyin günlük yaşam aktivitelerini (örneğin, oturma, yürüme, giyinme, yemek yeme) geliştirmek için özelleştirilmiş egzersizler ve işlevsel aktiviteler kullanılır.

Bobath yöntemi, fizyoterapistler, iş terapistleri ve konuşma terapistleri gibi uzmanlar tarafından uygulanabilir. Tedavi, bireyin ihtiyaçlarına ve hedeflerine göre özelleştirilir ve genellikle uzun vadeli bir süreç gerektirir.

Bobath yöntemi, serebral palsi, inme, travmatik beyin hasarı ve diğer nörolojik koşullara sahip bireylerin rehabilitasyonunda etkili bir tedavi yaklaşımı olarak kabul edilir. Ancak, her bireyin ihtiyaçları farklı olduğundan, Bobath yöntemi herkese uygulanacak tek bir yaklaşım değildir. Uzman bir sağlık ekibi tarafından değerlendirme ve özelleştirme gerektirir.

Böbrek bezi yetmezliği (Addison sendromu)

Böbrek üstü bezlerinin yetersiz hormon üretimi sonucunda ortaya çıkan bir hormonal bozukluk olan Addison sendromu, böbrek üstü bezlerinin kortizol ve aldosteron gibi önemli hormonları üretme yeteneğinin azalması veya tamamen kaybolmasıyla karakterizedir. Bu durum, bağışıklık sistemi tarafından neden olan otoimmün bir reaksiyon, enfeksiyonlar, kanser veya genetik faktörler gibi çeşitli nedenlerle ortaya çıkabilir.

Addison sendromunun belirtileri genellikle yavaş yavaş gelişir ve çeşitli sistemleri etkileyebilir. Bunlar şunları içerebilir:

  1. Kronik yorgunluk ve halsizlik
  2. İştah kaybı ve kilo kaybı
  3. Karın ağrısı ve mide bulantısı
  4. Deride bronzlaşma veya koyulaşma
  5. Düşük kan basıncı
  6. Tuz dengesizliği (sodyum ve potasyum düzeylerinde değişiklikler)
  7. Kas zayıflığı ve kas krampları
  8. İnce, kırılgan deri ve saç dökülmesi
  9. İrritabilite ve depresyon

Addison sendromunun teşhisi, belirtiler, hastanın tıbbi öyküsü, kan ve idrar testleri, hormon seviyelerinin değerlendirilmesi ve bazen görüntüleme yöntemleriyle yapılır. Tedavi, eksik olan hormonların yerine konulmasını içerir. Tipik olarak, hasta kortizol ve aldosteron gibi hormonları düzenli olarak almak için ilaç kullanır. Ek olarak, stres durumlarında ek doz kortizol almak önemlidir.

Addison sendromu, düzenli takip ve uygun tedavi ile yönetilebilir. Tedavi edilmez veya kontrol altına alınmazsa, Addison krizi denilen potansiyel olarak yaşamı tehdit eden bir durum gelişebilir. Bu durumda, tüm vücut sistemleri etkilenir ve acil tıbbi müdahale gerektirir.

Addison sendromu olan bireylerin yaşam tarzı değişiklikleri yapması da önemlidir. Bunlar arasında düzenli tıbbi kontrollerin yapılması, ilaçların düzenli olarak kullanılması, stresi yönetmek için uygun teknikleri öğrenmek ve tuz dengesini korumak için diyet ve sıvı alımına dikkat etmek yer alır.

Sonuç olarak, Addison sendromu, böbrek üstü bezlerinin yetersiz hormon üretimi sonucu ortaya çıkan bir hormonal bozukluktur. Bu durumun teşhisi ve tedavisi için bir endokrinolog tarafından değerlendirme ve yönlendirme gerekmektedir.

Böbreküstü bezleri

Böbreküstü bezleri (adrenal bezler), böbreklerin üstünde yer alan küçük endokrin bezlerdir. İnsanlarda iki adet böbreküstü bezi bulunur: sağ böbreküstü bezi (adrenal korteks) ve sol böbreküstü bezi (adrenal medulla). Her bir bezin farklı anatomik yapısı ve fonksiyonları vardır.

1. Adrenal Korteks: Adrenal korteks, böbreküstü bezinin dış kısmını oluşturan tabakadır. Üç farklı bölgeye ayrılır ve her bir bölge farklı hormonlar üretir:
– Dış korteks (dış tabaka): Mineralokortikoidler adı verilen hormon olan aldosteronu üretir. Aldosteron, tuz ve su dengesini düzenlemek için böbrekler üzerinde etkilidir.
– Orta korteks (orta tabaka): Glukokortikoidler adı verilen hormon olan kortizolü üretir. Kortizol, stres tepkileri, bağışıklık sistemi fonksiyonları ve metabolizma üzerinde etkilidir.
– İç korteks (iç tabaka): Androjenler adı verilen cinsiyet hormonlarını üretir. Erkeklik hormonu olan testosteronun küçük bir miktarı da burada üretilir.

2. Adrenal Medulla: Adrenal medulla, adrenal korteksin iç kısmında yer alan sinirsel dokudan oluşur. Bu bölge, sempatik sinir sistemi ile ilişkilidir ve katekolamin adı verilen hormonları (adrenalin ve noradrenalin) üretir. Bu hormonlar, vücudun stres tepkilerini düzenler ve kalp atış hızı, kan basıncı ve solunum gibi fonksiyonları etkiler.

Böbreküstü bezleri, vücutta stres yanıtı, elektrolit dengesi, metabolizma ve cinsiyet hormonları gibi birçok önemli işlevi düzenlemekten sorumludur. Böbreküstü bezlerindeki hormonal dengesizlikler veya hastalıklar, çeşitli sağlık sorunlarına neden olabilir. Örneğin, Addison sendromu, adrenal korteks fonksiyonlarının azalması veya yokluğuyla karakterize bir hastalıktır. Cushing sendromu ise adrenal korteks tarafından aşırı kortizol üretimi sonucunda ortaya çıkar. Bu gibi durumlar, hormonal tedavi veya diğer yöntemlerle yönetilmelidir.

Böbreküstü bezleri ve ürettikleri hormonlar, vücudun sağlıklı çalışması için önemlidir. Herhangi bir hormonal dengesizlik veya hastalık durumunda, bir endokrinolog veya uzman doktora başvurulması önemlidir.

Bochum Bilgi Testi

Bochum Bilgi Testi, genel kültür, dil, matematik, mantık, mekânsal yetenek ve bellek gibi farklı alanlardaki bilgi düzeyini ölçmek amacıyla kullanılan bir testtir. Bu test, özellikle Almanya’da kullanılan bir zeka testidir.

Bochum Bilgi Testi, çoktan seçmeli sorulardan oluşur ve katılımcıların belirli bir konu veya alanla ilgili bilgilerini değerlendirmeyi amaçlar. Testte yer alan sorular, genel kültür, edebiyat, tarih, coğrafya, sanat, matematik ve fen bilimleri gibi farklı konulardan seçilir.

Test, genellikle bireylerin zeka düzeyini değerlendirmek, eğitim ve iş seçim süreçlerinde kullanılmak üzere tasarlanmıştır. Sonuçlar, bireylerin bilgi düzeyini, genel yeteneklerini ve bilgi eksikliklerini belirlemek için kullanılır.

Bochum Bilgi Testi, profesyoneller tarafından yönetilmeli ve değerlendirilmelidir. Test sonuçları, kişinin bilgi düzeyini gösterirken, testin sınırlamaları ve diğer faktörler de dikkate alınmalıdır.

Önemli bir not, Bochum Bilgi Testi gibi zeka testlerinin tek bir ölçütünüz olmadığını ve bireyin tüm zeka ve yetenek alanlarını kapsamadığını unutmamanızdır. Bu tür testler, bireylerin belirli alanlardaki bilgi düzeyini değerlendirmeye yöneliktir ve diğer zeka, yetenek ve kişilik özelliklerini tam olarak yansıtmayabilir.

Boğazda düğümlenme hissi

Boğazda düğümlenme hissi, birçok kişi tarafından tanımlanan bir semptomdur. Bu his genellikle boğazın altında bir engelleme, sıkışma veya takılma hissi olarak tarif edilir. Birçok farklı nedeni olabilir ve bazen fiziksel bir soruna işaret edebilirken, bazen de duygusal veya psikolojik faktörlerden kaynaklanabilir.

Boğazda düğümlenme hissinin yaygın nedenleri şunlardır:

1. Stres ve Anksiyete: Yoğun stres veya anksiyete durumlarında, vücutta fizyolojik değişiklikler meydana gelir ve boğazda sıkışma hissi oluşabilir.

2. Reflü Hastalığı: Mideden gelen asit içeriğinin yemek borusuna geri akması, boğazda yanma, tahriş ve düğümlenme hissine neden olabilir.

3. Yutma Bozuklukları: Yutma güçlüğü yaşayan kişilerde, besinlerin veya sıvıların yemek borusundan geçişinde zorluk olabilir ve bu da boğazda düğümlenme hissi oluşturabilir.

4. Tiroid Problemleri: Tiroid bezinin aşırı aktif veya az aktif çalışması, boğazda şişlik veya basınç hissi oluşturabilir.

5. Kas Gerilimi: Boyun ve omuz kaslarında oluşan gerilim veya spazmlar, boğazda sıkışma hissine neden olabilir.

6. Alerjik Reaksiyonlar: Bazı yiyecekler veya çevresel alerjenlere karşı duyarlı olan kişilerde, boğazda şişme veya tahriş sonucu düğümlenme hissi oluşabilir.

7. Sinüzit veya Rahatsızlık: Sinüs enfeksiyonları veya diğer üst solunum yolu rahatsızlıkları, burun ve boğaz bölgesinde şişme ve doluluk hissine neden olabilir.

Bu sadece birkaç yaygın nedeni olup, boğazda düğümlenme hissinin diğer potansiyel nedenleri de olabilir. Eğer boğazda düğümlenme hissi sürekli tekrar ediyor, şiddetli veya diğer semptomlarla birlikte ise, bir sağlık uzmanıyla görüşmek önemlidir. Doktorunuz, semptomlarınızı değerlendirecek, uygun bir teşhis koymak ve tedavi önermek için gerekli adımları atacaktır.