„Dönüşüm histerisi“ terimi, psikiyatri alanında kullanılan bir terim değildir. Ancak, „histeri“ terimi, geçmişte kullanılan bir tanıdır ve şimdi „somatoform bozukluklar“ olarak adlandırılan bir grup psikolojik durumu ifade etmek için kullanılır. Bu bozukluklar, bireylerin bedensel semptomlar yaşamasına ve bu semptomların organik bir nedeni olmamasına rağmen bunları ciddi şekilde deneyimlemesine neden olur.
Somatoform bozukluklar arasında „Somatizasyon Bozukluğu“ ve „Somatoform Ağrı Bozukluğu“ gibi durumlar yer alır. Bu bozukluklarda, bireylerin çeşitli bedensel semptomları deneyimlediği ancak bu semptomların somatik bir nedeni olmadığı saptanır. Belirtiler genellikle ağrı, yorgunluk, mide-bağırsak sorunları, cilt sorunları gibi çeşitli organ sistemlerini içerebilir.
Histeri terimi artık tanı kriterleri olarak kullanılmamaktadır, çünkü semptomları olan bireylerin deneyimleri ve belirtileri daha iyi anlaşıldıkça, bu durumlar daha spesifik tanılara ve sınıflandırmalara dahil edilmeye başlanmıştır.
Somatoform bozukluklar, genellikle psikoterapi, ilaç tedavisi ve semptomların yönetimi için destekleyici tedaviler ile ele alınır. Uzman bir sağlık profesyoneli, bireyin semptomlarını değerlendirebilir ve uygun tanı ve tedavi seçeneklerini belirleyebilir.
„Dönüşüm“ terimi, psikanaliz teorisi ve psikodinamik yaklaşımın bir parçası olarak ortaya çıkmıştır. Sigmund Freud’un çalışmalarında kullanılan bir terimdir ve „dönüşüm nevrozu“ olarak da bilinir. Dönüşüm nevrozu, bir kişinin içsel çatışmalarını bilinçdışı düzeyde dışa vurduğu, semptomlarla kendini gösteren bir nevrotik bozukluk şeklidir.
Dönüşüm nevrozu, bir kişinin bilinçli düzeyde algılayamadığı, bastırılmış veya reddedilen düşünceler, arzular veya duyguların semptomlarla dışa vurulduğu bir savunma mekanizmasıdır. Bu semptomlar genellikle bedensel veya fiziksel belirtiler şeklinde ortaya çıkar, ancak organik bir temeli olmaz.
Örneğin, bir kişi bilinçdışında yoğun bir öfke veya cinsel arzu hissedebilir, ancak bu duyguları kabul etmek veya ifade etmek yerine, vücudunda bir semptom olarak ortaya çıkabilir. Bu semptomlar arasında ağrı, uyuşma, kas gerginliği, titreme, boğulma hissi gibi çeşitli belirtiler yer alabilir.
Dönüşüm nevrozu genellikle psikodinamik terapi veya psikanalitik terapi gibi terapi yöntemleriyle ele alınır. Bu terapilerde, kişinin bilinçdışı düzeyde bastırılan içsel çatışmaları ve duygusal süreçleri keşfedilerek, semptomların altında yatan nedenler anlaşılmaya çalışılır. Böylece, kişi semptomlarıyla başa çıkmak ve içsel dengeyi sağlamak için daha adaptif stratejiler geliştirebilir.
„Dönüşüm reaksiyonu“ terimi, psikodinamik teori ve psikanalizde kullanılan bir terimdir. Bu terim, bir kişinin bilinçdışında bastırılmış veya reddedilen düşünceleri, duyguları veya arzuları farklı bir şekilde ifade etmesini tanımlar.
Dönüşüm reaksiyonu, bastırılmış içsel çatışmaların bilinçli düzeyde kabul edilemeyen şekillerde dışa vurulduğu savunma mekanizmalarından biridir. Örneğin, bir kişi bilinçdışında yoğun bir öfke duygusu hissedebilir, ancak bu öfkeyi doğrudan ifade etmek yerine, bunu başka bir şekilde dışa vurur. Örneğin, kişi aşırı takıntılı veya mükemmeliyetçi bir şekilde davranabilir, aşırı kontrolcü veya düzenli olabilir veya aşırı bağımlılık ilişkileri kurabilir.
Dönüşüm reaksiyonu, bilinçdışı içeriklerin bilinçli düzeyde kabul edilebilir hale getirilmesini engelleyen bir savunma mekanizmasıdır. Kişi, rahatsız edici veya çatışmalı düşünceleri veya duyguları doğrudan ifade etmek yerine, bu içerikleri başka bir şekilde dışa vurarak kendini korumaya çalışır.
Dönüşüm reaksiyonu genellikle psikanalitik terapi veya psikodinamik terapi sürecinde keşfedilir ve anlaşılır. Terapi sürecinde, kişi bastırılmış içsel çatışmaları ve duygusal süreçleri daha derinlemesine anlamaya çalışır. Böylece, kişi içsel dengeyi sağlamak ve daha sağlıklı, daha adaptif tepkiler geliştirmek için farkındalık ve anlayış geliştirebilir.
Dorsal omurlar, omurganın sırt bölgesinde yer alan omurlardır. İnsanda, omurganın toplam 33 omurundan 12 tanesi dorsal omurlardır. Bu omurlar T1’den T12’ye kadar numaralandırılır. Dorsal omurlar, omurga kolonunun orta bölümünde bulunur ve kaburgaların bağlandığı omurgalar olarak da bilinir.
Dorsal omurlar, omurganın stabilitesini sağlar ve omurilik kanalını korur. Omurilik, beyinden gelen sinirlerin iletimini sağlayan ve vücudun farklı bölgelerine sinir impulsu ileten bir yapıdır. Omurilik kanalı, omurların arasında bulunur ve omuriliği korurken aynı zamanda sinir köklerinin geçişine izin verir.
Dorsal omurların şekli diğer omurga bölgelerinden farklı olabilir. Örneğin, dorsal omurların arka kısmında omurga çıkıntıları daha belirgindir ve kaburgaların bağlandığı noktalar olan transvers çıkıntılar daha geniştir. Bu yapılar, göğüs kafesinin oluşumuna katkıda bulunur.
Dorsal omurların sağlıklı bir şekilde yerinde durması ve işlevlerini yerine getirmesi, omurganın genel sağlığı için önemlidir. Omurga bölgesinde meydana gelen herhangi bir sorun, hareket kısıtlılığı, ağrı veya sinir sıkışması gibi sorunlara neden olabilir. Bu nedenle, omurganın düzgün bir şekilde desteklenmesi ve omurga sağlığının korunması önemlidir.
Doruk noktası veya akme, bir olayın veya sürecin en yüksek veya en yoğun noktasını ifade eder. Bu terim genellikle bir aktivitenin veya performansın en üst seviyesini, bir duygunun en yoğun noktasını veya bir durumun en kritik noktasını ifade etmek için kullanılır.
Örneğin, bir konserin doruk noktası, müzisyenlerin performansının en etkileyici ve enerjik olduğu, izleyicilerin en heyecanlı olduğu an olabilir. Bir spor etkinliğinde ise doruk noktası, oyuncuların en üst düzey performans sergilediği, rekabetin en yoğun olduğu ve maçın sonucunun belirlendiği an olabilir.
Doruk noktası kavramı aynı zamanda duygusal deneyimler için de kullanılır. Örneğin, aşk ilişkilerinde doruk noktası, iki kişi arasındaki romantik hislerin en yoğun olduğu ve ilişkinin en tatmin edici olduğu dönem olarak tanımlanabilir.
Doruk noktası, bir olayın veya sürecin en önemli, yoğun veya etkileyici noktasını ifade eder ve genellikle anı yaşamak veya deneyimin tadını çıkarmak için özel bir dikkat gerektirir.
Döteranopi, renk körlüğünün bir türüdür ve kırmızı rengin algılanmasında sorun olduğu durumu ifade eder. Döteranopiye sahip olan kişilerde, kırmızı rengin algılanması zorlaşır veya tamamen kaybolur. Bu durum genellikle X kromozomuna bağlı kalıtımsal bir bozukluk olarak aktarılır.
Döteranopi olan kişiler genellikle kırmızı, turuncu ve yeşil renkleri ayırt etmede zorluk yaşarlar. Bu durum, renkli nesnelerin doğru şekilde tanınmasını ve renklerin farklılığının algılanmasını etkileyebilir. Bununla birlikte, diğer renkleri (mavi, mor, sarı vb.) normal şekilde algılayabilirler.
Döteranopi, genellikle erkekleri etkileyen bir durumdur, çünkü renk algısı genellikle X kromozomu üzerindeki genlere bağlı olarak aktarılır. Kadınlarda da nadiren görülebilir, ancak erkeklerden daha az yaygındır.
Döteranopi, yaşam kalitesini etkileyebilir, özellikle renkli işaretlerin veya renk kodlamalarının önemli olduğu mesleklerde veya günlük yaşamda renklerin doğru şekilde algılanmasını gerektiren durumlarda. Bununla birlikte, birçok döteranopi olan kişi, renk farklılıklarını diğer algılama yöntemleriyle (örneğin, nesnelerin parlaklığı, kontrastı vb.) dengeleyerek ve çevresel ipuçlarına dayanarak renkli nesneleri tanıma becerisini geliştirebilir.
Doyumsuzluk (acorie), bir kişinin normalden daha fazla yemek yeme veya yemekle ilgili aşırı bir iştah duyma durumudur. Doyumsuzluk, yeme bozukluklarından biri olan aşırı yeme bozukluğunun (binge eating disorder) bir belirtisi olabilir.
Doyumsuzluk yaşayan kişiler, kontrolsüz bir şekilde ve istemsiz olarak büyük miktarda yiyecek tüketirler. Bu durum genellikle bir „atağa“ benzer, yani ani ve yoğun bir yeme davranışıyla karakterizedir. Ataklar genellikle bir duygu durumu düşüklüğü, stres veya sıkıntı sonrasında ortaya çıkar ve kişi kendini doymuş hissetmeden önce yemeye devam eder.
Doyumsuzluk, kişinin normal yemek alışkanlıklarını ve sağlıklı kilo kontrolünü etkileyebilir. Bu durum fiziksel sağlık sorunlarına, obeziteye, kilo alımına ve duygusal sıkıntılara neden olabilir. Doyumsuzluk genellikle bir yeme bozukluğu veya psikolojik sorunun bir belirtisi olabilir ve uygun bir değerlendirme ve tedavi gerektirebilir.
Doyumsuzlukla mücadele etmek için bireysel terapi, beslenme danışmanlığı, destek grupları ve davranış değiştirme teknikleri gibi çeşitli tedavi seçenekleri mevcuttur. Tedavi, kişinin yeme alışkanlıklarını, duygusal düzenlemeyi ve sağlıklı bir ilişkiyi yeniden kurmayı hedefler.