İbogaine

İbogaine, öncelikle Orta ve Batı Afrika’da bulunan Tabernanthe iboga bitkisinden elde edilen bir psikoaktif bileşiktir. Bu bileşik, iboga bitkisinin kök kabuğunda bulunur ve geleneksel olarak ritüellerde ve şifa törenlerinde kullanılmıştır. İbogaine, halüsinojenik özelliklere sahiptir ve kullanıcılarına yoğun bir ruhsal deneyim yaşatabilir.

İbogaine’in potansiyel olarak bağımlılık tedavisinde kullanılabileceğine dair ilgi vardır. Bazı küçük ölçekli çalışmalar ve anekdot raporlar, bu maddenin opioid, uyuşturucu ve alkol bağımlılığını tedavi etmek için etkili olabileceğini öne sürmüştür. Bu kullanımlarda, ibogaine’in bağımlılık döngüsünü kırarak yoksunluk semptomlarını hafiflettiği ve bağımlılığı tetikleyen psikolojik sorunlarla yüzleşmeye yardımcı olduğu düşünülmektedir.

Ancak, ibogaine’in güvenliği ve etkinliği hala tartışmalıdır ve yeterli klinik araştırma yapılmamıştır. Bazı ciddi yan etkilere yol açabilir ve hatta ölümcül olabilir, özellikle kalp problemleri olan kişilerde. İbogaine’in bu potansiyel tehlikeleri nedeniyle, birçok ülkede yasadışıdır veya sıkı bir şekilde düzenlenmiştir.

İbogaine hakkında daha fazla araştırma yapılması gerekmektedir. Bu araştırmalar, ibogaine’in güvenli ve etkili bir şekilde kullanılabilmesi için gerekli olan dozajı, uygulama protokollerini ve olası riskleri daha iyi anlamamızı sağlayacaktır. Şu anda, ibogaine’in bağımlılık tedavisi için kullanılmasının önemli riskler içerdiği ve tıbbi denetim olmaksızın kullanılmaması gerektiği vurgulanmalıdır.

İbuprofen

İbuprofen, yaygın olarak kullanılan, reçetesiz satılan bir nonsteroidal anti-inflamatuar ilaç (NSAID) türüdür. İbuprofen, vücutta iltihabı ve ağrıyı tetikleyen kimyasalların üretimini azaltarak çalışır.

İbuprofen’in birçok farklı kullanım alanı vardır. Ağrıyı hafifletmek, ateşi düşürmek ve inflamasyonu (iltihap) azaltmak için genellikle baş ağrısı, diş ağrısı, adet krampları, artrit ve kas ağrıları gibi durumların tedavisinde kullanılır.

Kısa vadeli kullanımda ibuprofen genellikle güvenlidir, ancak uzun süreli kullanım bazı yan etkilere neden olabilir. Mide rahatsızlığı, mide kanaması, böbrek sorunları ve artmış kalp krizi veya felç riski gibi ciddi yan etkilere yol açabilir. Ayrıca, aspirine veya diğer NSAID’lere alerjik reaksiyonları olan kişiler için ibuprofen kullanımı önerilmez. İbuprofen’in alkolle birlikte kullanılması mide kanaması riskini artırabilir.

Herhangi bir NSAID kullanmadan önce, özellikle de reçetesiz satılan bir ilaç olsa bile, potansiyel riskler ve faydalar hakkında bir sağlık uzmanıyla konuşmak önemlidir. Bu, özellikle mevcut sağlık koşulları olan veya diğer ilaçlar alan kişiler için geçerlidir, çünkü ibuprofen diğer ilaçlarla etkileşime girebilir.

İç Durum Ölçeği (ISS)

İç Durum Ölçeği (ISS), bireylerin kendi içsel durumları hakkında bilgi vermesi için tasarlanmış bir psikolojik ölçek veya anket formudur. İçsel durum, kişinin duygusal hali, düşünce süreçleri ve genel ruh halini içerir. ISS, genellikle depresyon, anksiyete ve diğer duygusal durum bozukluklarının değerlendirilmesinde kullanılır.

Bu ölçek, genellikle bireylerin kendi içsel deneyimlerini değerlendirmelerine ve rapor etmelerine yardımcı olmak için tasarlanmış ifadeler veya sorular içerir. Katılımcılardan bu ifadelerin veya soruların kendileri için ne kadar doğru olduğunu belirtmeleri istenir, genellikle bir Likert tipi ölçekte (örneğin, “Hiçbir zaman”dan “Her zaman”a kadar).

İç Durum Ölçeği’nin spesifik içeriği ve formatı, kullanılan ölçeğe bağlı olarak değişebilir, çünkü farklı araştırmacılar ve klinik uzmanlar farklı iç durum ölçekleri geliştirmişlerdir. Ancak genel amaç, bireyin içsel durumunu, duygusal sağlığını ve zaman içindeki değişiklikleri anlamak ve ölçmektir.

İç Durum Ölçeği’nin sonuçları, psikolojik müdahalelerin veya tedavilerin etkinliğini değerlendirmek için kullanılabilir veya bir terapistin müşterisi hakkında daha fazla bilgi edinmesine yardımcı olabilir. Ayrıca, kişisel farkındalık ve kendini keşfetme süreçlerinde de kullanılabilir. Ölçeğin kullanımı ve yorumlanması, bireyin ihtiyaçlarına ve bağlamına bağlıdır.

İç felç

İç felç (İçsel felç veya psikolojik felç), bir kişinin duygusal olarak tepkisiz veya donuk hissettiği, motivasyon eksikliği ve enerji kaybı yaşadığı bir durumu ifade eder. Fiziksel bir felçten ziyade, bu terim genellikle kişinin duygusal ya da psikolojik durumunu tanımlamak için kullanılır. Bu, genellikle şiddetli stres, travma, depresyon veya diğer ruh sağlığı sorunları nedeniyle oluşabilir.

İç felç durumunda birey, duygusal olarak engellenmiş hissedebilir ve gündelik aktivitelere veya sosyal etkileşimlere ilgi göstermeyebilir. Yaşanan bu içsel felç hissi, bireyin hayatındaki aktiviteleri ve ilişkileri üzerinde olumsuz etkilere sahip olabilir.

İç felcin nedenleri arasında şiddetli stres, travma, depresyon, anksiyete bozuklukları ve diğer psikolojik rahatsızlıklar bulunabilir. Bu durum, bireyin kendini ifade etme yeteneğini ve çevresiyle bağlantı kurma yeteneğini sınırlayabilir.

Tedavi, genellikle iç felcin altında yatan nedenlere odaklanır. Psikoterapi, bireyin duygularını, düşüncelerini ve davranışlarını anlamasına ve yönetmesine yardımcı olabilir. Bazı durumlarda, ilaç tedavisi de yararlı olabilir. Ayrıca, stres yönetimi teknikleri, rahatlama yöntemleri ve destek grupları da tedavi sürecinde önemli rol oynayabilir. Her durumda, içsel felç yaşayan bireylerin profesyonel yardım aramaları önemlidir.

İç kapsül sendromu

İç kapsül sendromu, beynin iç kapsül adı verilen bölgesinde meydana gelen hasar veya işlev bozukluğu sonucu ortaya çıkan nörolojik bir durumu ifade eder. İç kapsül, beyin sapından gelen ve beyin korteksine giden motor nöron yollarının yanı sıra korteksten beyin sapına ve omuriliğe giden duyu yollarını içeren beyaz madde yapılarından biridir. Bu yollar, vücut hareketlerinin kontrol edilmesinde ve duyu bilgilerinin iletilmesinde önemli bir rol oynar.

İç kapsül hasarı genellikle inme, travma, tümörler veya enfeksiyonlar gibi çeşitli nedenlerle meydana gelir. Bu tür bir hasar, genellikle vücudun karşı tarafında (kontralateral) güç kaybına (hemipleji) veya duyu kaybına neden olur, çünkü motor ve duyu yolları beyinde çaprazlar. Ayrıca, konuşma bozuklukları, koordinasyon problemleri ve diğer nörolojik semptomlar da görülebilir.

İç kapsül sendromunun tedavisi, temeldeki nedenin doğasına ve hasarın şiddetine bağlıdır. İnme gibi durumlarda, tedavi genellikle kan akışını restore etmek, ilave hasarı önlemek ve semptomları yönetmek için acil müdahaleleri içerir. Uzun vadeli tedavi genellikle fiziksel terapi, mesleki terapi ve konuşma terapisini içerir, bu tedaviler bireyin fonksiyonlarını mümkün olduğunca iyileştirmeye ve bağımsız yaşama geri dönmeye yardımcı olmayı amaçlar.

Her durumda, iç kapsül sendromu olan bireylerin, uygun tanı ve tedavi planlaması için nörolojik uzmanlara danışmaları önemlidir.

İç kulak

İç kulak, işitme ve dengeyi sağlamakla görevli olan kulak yapısının en iç bölümüdür. Orta kulaktan sonra gelen bu bölüm, koklea (salyangoz) ve vestibüler sistem (denge organları) olmak üzere iki ana yapıya sahiptir.

Koklea, ses dalgalarını elektriksel sinyallere dönüştüren ve bunları beyne ileten spiral şeklinde bir yapıdır. İçindeki binlerce ince tüy hücresi, farklı frekanstaki ses dalgalarına duyarlıdır. Bu hücreler ses dalgalarını algıladığında, sinir sinyallerini işitme siniri (koklear sinir) yoluyla beyne gönderirler.

Vestibüler sistem ise, üç yarım daire kanalından ve otolit organlarından (utrikül ve sakkül) oluşur. Bu yapılar, başın hareketlerini ve pozisyonunu algılar ve denge duygusunu sağlar. Yarım daire kanalları, başın döndüğünde sıvı hareketlerini algılar. Otolit organları ise, başın yerçekimine göre konumunu ve doğrusal hareketlerini algılar. Denge bilgisi, vestibüler sinir yoluyla beyne iletilir.

İç kulak, sesleri algılamak ve vücudun dengede kalmasını sağlamak için hayati öneme sahiptir. İç kulaktaki sorunlar işitme kaybına, baş dönmesine, vertigoya ve denge bozukluklarına yol açabilir. İç kulak rahatsızlıkları çeşitli nedenlerden dolayı ortaya çıkabilir ve bu sorunların teşhisi ve tedavisi için kulak burun boğaz (KBB) uzmanlarına danışılması önemlidir.

İç saat (Biyolojik saat)

İç saat veya biyolojik saat, vücudumuzdaki doğal süreçlerin zamanlamasını düzenleyen ve genellikle 24 saatlik bir ritme sahip olan içsel bir mekanizmadır. Bu ritim, sirkadiyen ritim olarak adlandırılır ve uyku-uyanıklık döngüsü, hormon salgılanması, vücut sıcaklığı, kan basıncı ve metabolizma gibi birçok fizyolojik işlevi düzenler.

Biyolojik saatin merkezi, beyindeki hipotalamus bölgesinde bulunan suprakiazmatik çekirdek (SCN) tarafından kontrol edilir. SCN, gözlerden aldığı ışık sinyallerine duyarlıdır ve bu sinyaller, biyolojik saatin ayarlanmasında önemli bir rol oynar. Örneğin, ışık miktarındaki değişiklikler SCN’ye iletilir ve bu, melatonin gibi hormonların salgılanmasını etkileyerek uyku-uyanıklık döngüsünü düzenler.

Biyolojik saatin doğru çalışması, genel sağlık ve iyi oluş için hayati öneme sahiptir. Uyku kalitesini, duygudurum, konsantrasyon ve performansı etkileyebilir. Uzun süreli biyolojik saat bozuklukları, çeşitli sağlık sorunlarına yol açabilir, örneğin uyku bozuklukları, obezite, diyabet, depresyon ve kardiyovasküler hastalıklar gibi.

Günümüz yaşam tarzı, özellikle gece geç saatlere kadar yapay ışığa maruz kalmak ve düzensiz uyku düzenleri, biyolojik saatin bozulmasına sebep olabilir. Bu sebeple, düzenli uyku saatleri, gündüz ışığına maruz kalmak ve ekranlardan uzak durmak gibi alışkanlıklar biyolojik saatimizi düzenlemeye yardımcı olabilir.

İçe dönüş

İçe dönüş, psikolojik terimlerde bireyin dikkatini, ilgisini ve enerjisini kendi iç dünyasına, duygularına, düşüncelerine ve hayallerine yöneltmesi anlamına gelir. Bu terim, genellikle introversion olarak da bilinir ve Carl Gustav Jung tarafından tanımlanmıştır. İçe dönük insanlar, dış dünya etkinliklerinden ziyade kendi iç dünyalarına daha fazla ilgi gösterirler ve genellikle yalnız zaman geçirmeyi, kendi kendine düşünmeyi ve iç gözlem yapmayı tercih ederler.

İçe dönük insanlar sosyal etkileşimlerden enerji tüketirler ve yalnızlıkta enerji toplarlar. Bu, onların sosyal etkileşimlerden kaçındıkları veya sosyal becerilere sahip olmadıkları anlamına gelmez. Sadece sosyal etkileşimlerin onlar için daha yorucu olabileceği ve kendi başlarına vakit geçirmenin daha dinlendirici olabileceği anlamına gelir.

İçe dönüklük, dışa dönüklüğün karşıtıdır. Dışa dönük insanlar, dikkatlerini ve enerjilerini dış dünyaya ve sosyal etkileşimlere yönlendirirler ve genellikle grup aktivitelerinden, sosyal etkileşimlerden ve dış dünya ile bağlantı kurmaktan enerji alırlar.

İçe dönüklük ve dışa dönüklük, insanların kişilik özelliklerini tanımlamada kullanılan spektrumun iki ucu olarak düşünülebilir ve birçok insan bu iki uç arasında yer alır. Kişilik, doğuştan gelen eğilimler ve yaşam deneyimlerinin bir kombinasyonudur, ve içe dönük ya da dışa dönük olmak, bireyin sosyal tercihlerini ve nasıl enerji topladığını belirleyen önemli bir faktördür.

İçe kapanma (Anachoresis)

İçe kapanma ya da anachoresis, bir bireyin sosyal etkileşimlerden ve dış dünyadan bilinçli olarak geri çekilmesi ve izole bir yaşam sürme eğilimi göstermesi durumudur. Bu terim, genellikle psikolojik veya duygusal travma, yoğun stres, depresyon veya sosyal anksiyete gibi durumlar sonucunda ortaya çıkabilir. İçe kapanan bireyler, sosyal çevreleriyle ilişkilerini sınırlar, genellikle kendi başlarına zaman geçirmeyi tercih eder ve dünya ile etkileşimlerini en aza indirgeyebilirler.

Bu durum, içe dönüklük ile karıştırılmamalıdır. İçe dönüklük, bir kişilik özelliği olarak tanımlanırken, içe kapanma genellikle bireysel bir seçim ya da belirli durumların bir yan etkisi olarak görülür. İçe kapanma, bireyin sosyal çevresiyle ve dış dünyayla etkileşim kurma şeklini etkileyen geçici ya da kalıcı bir durum olabilir.

Bazı durumlarda, içe kapanma kişisel gelişim ve kendine dönük bir yolculuk için bilinçli bir tercih olabilir. Ancak, eğer bu durum bireyin günlük işlevselliğini, ilişkilerini ve genel yaşam kalitesini olumsuz yönde etkiliyorsa, bu durum bir psikolojik sorun olarak ele alınabilir ve profesyonel yardım gerektirebilir. İçe kapanma ile başa çıkma ve bu durumun altında yatan nedenlerin ele alınması için psikolojik danışmanlık ve terapi faydalı olabilir.

İçeriğe bağlı düşünme bozuklukları

İçeriğe bağlı düşünme bozuklukları, bireyin gerçeklikten sapmasına neden olan ve düşüncelerin içeriği ile ilgili olan zihinsel süreçlerdeki anormalliklerdir. Bu tür düşünme bozuklukları, özellikle çeşitli psikiyatrik hastalıklarda, örneğin şizofreni, bipolar bozukluk veya majör depresif bozukluk gibi durumlarda gözlemlenebilir. İçeriğe bağlı düşünme bozuklukları, bireyin düşüncelerinin, inançlarının veya algılarının gerçeklikle uyumsuz olmasına neden olur. İçeriğe bağlı düşünme bozuklukları arasında aşağıdaki örnekler bulunabilir:

1. Sanrılar (Delüzyonlar): Yanlış ve gerçeklikten kopuk inançlar olup, genellikle değiştirilmesi zor ve bireyin sosyal ve kültürel bağlamından bağımsız olarak ortaya çıkar. Örneğin, kendisinin bir kral olduğuna, başkalarının kendisine zarar vermeye çalıştığına veya belirli bir ünlüyle özel bir ilişkisi olduğuna inanma gibi.

2. Obsesif Düşünceler: Bireyin aklından çıkarmakta zorlandığı tekrarlayıcı ve istenmeyen düşüncelerdir. Örneğin, birinin sürekli olarak mikroplardan kirlenme korkusu yaşaması veya bir felaketin olacağına dair sürekli düşünceleri olması gibi.

3. Paranoya: Diğer insanların kendisine zarar vermeye çalıştığına dair aşırı şüphe ve korku durumudur.

4. Zihinsel Filtreleme: Bireyin sadece olumsuz detaylara odaklanması ve olumlu yönleri görmezden gelmesi durumudur.

5. Abartılı Genelleme: Tek bir olaydan yola çıkarak geniş ve kapsamlı sonuçlar çıkarma eğilimidir. Örneğin, bir iş görüşmesinde başarısız olunduktan sonra “Hiçbir işte başarılı olamayacağım” düşüncesine kapılma.

6. Kişiselleştirme: Olayları kişisel olarak algılama eğilimi ve olayların kişisel bir sonucu veya nedeni olduğunu düşünme.

7. Büyüklük Sanrısı (Grandiyözite): Kendini aşırı derecede önemli, güçlü, bilgili veya değerli olarak görmektir.

8. Takıntılı Düşünceler: Genellikle anksiyete bozukluklarında görülen, bireyin kurtulamadığı tekrarlayan düşüncelerdir.

Bu tür düşünme bozuklukları, bireyin günlük işlevselliğini, ilişkilerini ve genel yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilir ve profesyonel tedavi gerektirebilir. Tedavi genellikle ilaç tedavisi, bilişsel davranışçı terapi (BDT), ve diğer psikoterapi yöntemlerini içerebilir.

Psikoloji Sözlüğü

BEDAVA
İNCELE