Psikosomatik

Psikosomatik, beden ve ruhu düşünme ve öğretim yolu tarif ederek tıpta kullanılan, sağlıklı ve hasta insanların zihinsel ve psikolojik becerileri, tepkileri,  onların fiziksel süreçler ve sosyal yaşam koşulları ile entegrasyonları dikkate alınarak yapılan araştırma ve uygulamalardır.

Psikosomatik tıp, psikoterapi teorisi ve uygulaması için tartışmasız büyük önem taşımaktadır. Zihinsel bozukluklar ve organik fonksiyonel bozukluklar arasındaki nedensel bağlantıyı açıklar.

Bu makale psikosomatik tedavinin teorilerinin ve temel verilerinin açık ve yoğun bir temsilini sunmaktadır. Bunlar sadece genel anlamda yönlendirilmemeli, aynı zamanda insanların psikosomatik bozuklukların arka planlarını ve biçimlerini anlamalarını ve daha sonra farklı terapi önlemleri almalarını sağlayacak eylem talimatları oluşturmak için de kullanılmalıdır.

Psikosomatiklerin doğru anlaşılması, fiziksel tedavi yöntemlerinin uygunluğunun tanınmasına da yol açar. Dengeli psikosomatik, psikoterapi ve somatoterapi yoluyla psikolojik ve fiziksel süreçleri etkilemeyi doğal ve gerçekçi gösterir.

Psikosomatik tedavi özel bir alan değil, tüm tıbbi alanları kapsayıcı bir görüştür. Psikosomatik, hasta insanlarda göründükleri gibi, ruh ve soma arasındaki belirli ilişkiler hakkında bir şey söyler. Psikolojik ve organik faktörler arasındaki etkileşimin önemli terapötik sonuçları vardır. Çoğu zaman, organik faktörler hasta ve doktor tarafından abartılır, böylece organik olarak yönlendirilmiş bir terapi başlar. Bu terapötik tutum, bir yandan hastanın bozukluğunun psikolojik arka planını tanımaması ve diğer yandan doktorun onları aramak için zamanının olmaması gerçeğiyle desteklenir.

Psikosomatik tıp terimi, bedeni ve zihni veya bedeni ve ruhu birleştirmeye yönelik daha önceki çabalardan kaynaklanmıştır. Tıp, doğa bilimlerinin gelişmesiyle birlikte, vücudu ve hastalıklarını teşhis ve tedavi çabalarının ön plana çıkmasına neden olurken, bir hastalığın zihinsel bileşeninin daha fazla dikkate alındığı tutumlar gelişti.

Bu, aslında hastaya daha insancıl bir bakış açısı getiren psikosomatik yönlere artan bir vurguya yol açtı. Bu bağlamda, tıbbın bu psikosomatik yönü çok yardımcı olmuştur. Trend, maddi ve teknik olarak yönlendirilmiş tıptan, insanı soma ve ruhla birleşik bir varlık olarak gören bütünsel bir görüşe geri döndü.

Psikosomatik hastalarla pratik çalışma için önemli sorular vardır:

  • Zihinsel ve fiziksel olaylar arasındaki ilişki nasıl çalışır?
  • Ruh ve soma birbirine nasıl bağlanır?

Ruh ve soma arasındaki bu bağlantılara daha yakından bakmak, hasta tedavisinde üç alanı ortaya çıkarır:

Tıpta somatik tarafı:

  • Hastanın somatik şikayetleri vardır.
  • Bazı organlarda patolojik değişiklikler ve bozukluklar vardır.
  • Zihinsel belirtiler önemli bir rol oynamaz.
  • Terapi açıkça organiktir.

Psikoterapinin psikolojik yönü:

  • Hastanın psikolojik şikayetleri vardır.
  • Zihinsel sistemde patolojik değişiklikler ve bozukluklar vardır.
  • Organik belirtiler zorunlu değildir.
  • Terapi açıkça psikoterapötiktir.

Psikosomatik / psikoterapötik tedavi:

  • Hasta somatik şikayetlerden şikayet ediyor.
  • Bununla birlikte, bireysel organ sistemlerinde hata yoktur.
  • Zihinsel belirtiler baskılanır.
  • Terapi, psikolojik semptomları ortaya çıkarmaya odaklanmalıdır.

Bu nedenle tıptaki psikosomatik taraf yeniden düşünmeye zorlamaktadır. Bu hem teşhis hem de tedavi için geçerlidir. Genellikle organik bir hastalık psikoterapötik ve psikofarmakolojik önlemlerle tedavi edilir. Psikosomatik bozukluklar için durum çok farklıdır. Burada hasta organ sorunlarından şikayetçidir. Çoğu zaman şikayetlerinin organik nedeni hakkında endişelidir. Teşhis özellikle psikolojik faktörlerin tespitine kadar uzanmalıdır. Hasta yavaş yavaş psikogenez anlayışına sokulmalıdır. Sonuçta, terapi yoğun bir şekilde psikolojik çatışmalarla uğraşmaya odaklanmalıdır.

Psikosomatik hastalıkların psikogenezi hakkında farklı fikirler vardır. Birçok düşünce modelinden en pratik olanı aşağıda sunulmuştur.

Bugün, psikosomatik bozukluklar zihinsel bir çatışmaya fiziksel bir tepki olarak anlaşılmaktadır. Zihinsel gerilimin fiziksel semptomlara bu dönüşümünü ayrıntılı olarak tanımlayan ilk kişi Sigmund Freud ve dönüşüm terimini önerdi. İlgili kişinin uyumsuz fikirlerini uyarılmalarını vücuda dönüştürerek zararsız hale getirmeye çalışacağını düşünüyordu.

Dönüşüm modelinin bu görüntüsü en iyi bilinir ve psikosomatik hastalıkların tedavisinde pratik olarak ve iyi kullanılabilir. Biri aşağıdaki uygulama sürecini hayal eder.

Acı çeken bir kişi psikolojik çatışmalarını psikolojik belirtilerle psikolojik alanda gösteremezse, somatizasyon tek çıkış yolu haline gelir.

Bu modeli dikkate alarak, başarıya ulaşmış açık terapötik sonuçlar vardır. Fiziksel semptomların ifadesi ve lokalizasyonu belirgin bir rol oynamaz. Daha ziyade, arka planda var olan ve hastanın farkında olmadığı çatışmaları ve gerginlikleri bulmak önemlidir.

Dönüştürme modeli, psikosomatik bozukluklar alanındaki somatizasyon eğilimini temsil etmek için özellikle uygundur. Zayıflığı nedeniyle, ego çatışma durumlarında psikolojik araçlarla yeterince tepki veremez. Bu nedenle somatik semptom oluşumu ile sözde bir regresyon vardır.

Dünya Sağlık Örgütü aşağıdaki bozuklukları uluslararası tanı anahtarı için daha dar anlamda psikosomatik hastalıklar olarak tanımlamıştır:

  • Psikojenik astım,
  • Psikojenik dermatit,
  • Psikojenik egzama,
  • Psikojenik ülser,
  • Psikojenik mukoza koliti,
  • Psikojenik ülseratif kolit,
  • Psikojenik ürtiker.

Bu açıklamalar kapsamında tüm psikosomatik klinik tabloların tam bir açıklaması mümkün değildir. Psikosomatik tıp teriminin yaygın olarak kullanılan versiyonu ile, burada kullanıldığı gibi, tüm fonksiyonel bozuklukların temsili çok geniş olacaktır. Bu nedenle günlük uygulama için birincil öneme sahip olan psikosomatik bozukluklar seçilmelidir.

Bireysel klinik tabloların aşağıdaki tarifinde, bunun ardından psikolojik semptomatolojinin aranması gereken somatik bir bozukluk veya fonksiyonel bir semptomatoloji varsayılmaktadır.

İlgili kişinin yapısına ve belirli bir eğilime bağlı olarak, psikosomatik hastalarda farklı organ sistemlerinde çoklu semptomlar gelişebilir:

  • Kardiyovasküler hastalıklar,
  • Nefes almada zorluk,
  • Gastrointestinal bozukluklar,
  • Kas ve eklem problemleri,
  • Ürogenital şikayetler,
  • Dermatolojik değişiklikler,
  • Metabolizma ve hormon bozuklukları.

Bu bozuklukların aşağıdaki sunumunda, semptomatoloji ve teşhis mümkün olduğunca pratik olarak sunulmalıdır. Hem basit fonksiyonel sendromlar hem de nevrotik gelişmeler dikkate alınır. Kişilik yapısı ve sosyal durumun tanımlanmasından sonra, bireysel klinik tablolar için terapötik yaklaşımlar pratik deneyimlerden sunulmaktadır.

Kardiyovasküler sistem:

  • Kalp, insanlar ve yaşam için merkezi öneme sahiptir.
  • Kalp sevginin sembolüdür.
  • Kalbinizi sevgi için verirsiniz.
  • Biri yürekte yer alır.
  • Kalpten bir taş düşer.
  • Kalp durur.
  • Kalbe bir kişi alınabilir.

Kardiyovasküler sistemdeki fonksiyonel bozuklukların olanakları çok yönlüdür. Çoğu psikosomatik kalp ve dolaşım bozukluğu aşağıdaki semptomları gösterir:

  • Toraksta yaygın basınç hissi,
  • Şiddetli anksiyete, stenokardi,
  • Taşikardi,
  • Ekstrasistol,
  • Hipertansiyon,
  • Hipotansiyon ve çöküş.

Özellikle hasta organik bir hastalık düşündüğünden, kardiyovasküler sistemin tüm fonksiyonel semptomları çok ciddiye alınmalıdır. Tüm ek cihaz incelemeleri de dahil olmak üzere kalbin ve dolaşım sisteminin organik muayenesi, kendisine bir şey yapıldığını görerek hastaya huzur vermelidir. Özellikle tüm olası organik nedenlerin nihayet hariç tutulduğu muayenenin sonunda hasta reddedilmemelidir.Kendini bir simülatör ya da hastalık hastası gibi hissetmemelidir.

Şikayetlerin organik bir nedeni bulunmadığından, semptomların hasta için hangi psikolojik önemi olduğu açıklığa kavuşturulmalıdır. Hastanın geçmişinde rahatsız edici semptomların anlamını bulmak için semptomların ilk ortaya çıktığı zaman sorulmalıdır.

Hastayla semptomların başladığı zaman hakkında konuşurken, tetikleyici mekanizmalar olarak kullanılabilecek psikolojik problemler sıklıkla tanımlanabilir. Bu ilişkilerle uğraşırken, hasta mutlaka bozukluğunun psikolojik seviyesine yönlendirilir. Bu işlem dikkatle yapılmalıdır. Vejetatif sinir sistemi yardımıyla yorumlama yardımcı olur. Hastaya kalbin ve dolaşımın tüm fonksiyonlarının otonom sinir sistemi tarafından kontrol edildiğini açıklamak kolaydır.

Böylece hasta, bu tür işlevlerin ve arızaların iradesiyle kontrol edilemediğinin farkında olabilir. Bununla birlikte, vejetatif kontrolün merkezi psikolojik alandan çok sayıda etkiye maruz kaldığı için, bu merkezdeki düzensizliğin kalp ve dolaşım sistemi üzerinde önemli bir etkisi olabilir.

Nihayetinde hasta, müdahaleyi kapatarak veya onun üzerinde çalışarak ve beyindeki vejetatif kontrol merkezini etkileyerek semptomlarını iyileştirebileceğini anlayacaktır. Teşhis çalışmasında, hastanın organ sistemlerinin kendileri tedavi edilerek kalbinin ve dolaşım şikayetlerinin giderilemeyeceğini anlamasını sağlamak önemlidir.

Göğüste yaygın basınç hissi:

Göğüs boşluğu, somatizasyon bağlamında en sık etkilenen atak noktası olduğundan, psikolojik stres durumunda kalbe bağlı fonksiyonel şikayetler çok fazladır. Hasta daha sonra genellikle göğsün sol tarafında, tercihen kalp ucu bölgesinde, nadiren göğüs kemiğinin arkasında gerginlik ve basınçtan şikayet eder. Nadiren onu interkostal nevraljiden ayırt etmek kolay değildir, ancak nevraljinin temel olarak dış toraksta ağrılı basınç noktaları olması gerekir.

Şiddetli anksiyete, stenokardi

Bazen, zihinsel stres kalbi tekrarlayan stenokardi meydana gelecek kadar etkiler. Koroner örnekler genellikle başlangıçta kullanılır.

Bununla birlikte, organik olarak yönlendirilen bu terapi kısa sürede yetersiz kalmaktadır çünkü yetersiz işlenmiş bir çatışma sürekli olarak yıkıcı bir faktördür. Böylece, kalp ilacına rağmen stenokardi ortaya çıkar.

Taşikardi

Taşikardi günlük yaşamda zaten bilinir. Çoğunlukla hemen önceki zihinsel stresin bir sonucu olarak ortaya çıkabilir.

Hiçbir organik neden kanıtlanamazsa, şikayetlerin zihinsel bir nedeni olduğu düşünülmelidir. Psikosomatik taşikardi ile, stresden hemen sonra değil, aynı zamanda çatışmaya eğilimli karakteri ilgili hasta tarafından hemen görülmeyen durumlardan sonra sıklıkla tekrarlar görülür.

Ekstrasistol

Ekstrasistole, hasta için kalp durması gibi davranan bireysel kalp atışları arasında uzun süreli duraklamalar eşlik ettiğinden, düzensiz kalp atışlarının etkilenen hasta üzerinde hayatı tehdit edici bir etkisi vardır.

Bazı hastaların kalp aritmilerini ne kadar sakince kabul ettikleri ve diğerlerinin bozukluklarını nasıl dramatik bir şekilde şekillendirdiği şaşırtıcıdır. Bu tür bozuklukları teşhis ederken hastanın yaşam tarzı da dikkate alınmalıdır. Genç erkeklerde, aşırı alkol tüketimi (örneğin bira) nedeniyle dolaşım sistemi ve kalpteki aşırı hacmin bir sonucu olarak bazen de taşikardi ile bağlantılı olarak ekstrasistol gelişir.

Hipertansiyon

Zihinsel stresin hipertansiyon üzerinde yoğunlaştırıcı bir etkisi vardır. Bununla birlikte, bunlar çoğunlukla kronik çatışma gerilimleridir.

Hayatı tehdit edici bir deneyim tarafından tetiklenmiş olabilecek kronik beklenti gerilimlerinin olup olmadığını açıklığa kavuşturmak özellikle önemlidir. Hipertansiyon çok faktörlü bir olay olduğundan, her zaman sistemle ilgili bileşenlerin gözlenmesi gereklidir, bu da her durumda antihipertansif tedaviyi gerekli kılar.

Hipotansiyon ve çöküş

Hipotonik dolaşım bozulmasının birçok nedeni vardır. Kardiyak ve vazomotor nedenlerin dışlanması acil bir iştir.

Merkezi sinir regülasyonu bozukluğundaki serebral nedenler ve toksik nedenler de dışlanmalıdır. Sonunda, ekzikoz veya düşük sıvı diyetinde hacim azalması da düşünülmelidir.

Hipotansiyon daha çok dolaşım bozukluklarının kronik bir ifadesine karşılık gelirken, çökme, ancak nüks edebilen akut semptomları gösterir. Hipotansiyona genellikle isteksizlik, sürücü eksikliği ve düşük performans belirtileri eşlik ederken, çöküş genellikle çok belirleyicidir. Hipotonik dolaşım koşulları hemen hemen her zaman tanı başlangıcında tedavi edilmelidir, aksi takdirde çok stresli bir yaşam durumuna ve sonuçta da hasta uyumuna yük getirir.

Tetikleyici olayları araştırarak ve semptomların ilk ortaya çıktığı andaki yaşam durumunu tartışarak, hastaya rahatsızlık veren semptomlarla başa çıkma ve bunları ortadan kaldırma konusunda yardım verilebilir.

Kişilik yapısı ve tetikleme mekanizmaları:

Psikosomatik kalp rahatsızlığı olan hastalar literatürde sıklıkla iddialı ve kompulsif olarak tanımlanmıştır. Kendilerine yüksek taleplerde bulunurlar ve sürekli baskı altındadırlar. Bu hastalar bugünün Batılı performans toplumunun tipik temsilcileridir. Genellikle mesleklerinde başarılı olurlar ve kalifiye işçi olarak kabul edilirler. Ne yazık ki, böyle bir yapı hızlı bir şekilde performans arayışında hayal kırıklığına yol açar. Hem kişinin kendi baskı baskısı ile olan çatışmaları hem de başkaları ile – özellikle de işyerindeki – sorunları olumsuz etkilemesi. Bir gün bu tür yüklere artık dayanılamazsa veya performans arayışında hayal kırıklığı yaratan bir durum ortaya çıkarsa, fiziksel şikayetler gelişir.

Psikosomatik kalp hastalıkları için tetikleme mekanizmaları:

  • Hayal kırıklığı yaratan durumlar,
  • Performansta başarısızlık,
  • İçeriden veya dışarıdan aşırı talepler,
  • Rakiplerin başarısı,
  • Üstlerin göz ardı ettiği,
  • Kalp hastalığını okumak veya dinlemek,
  • Eşten ayrılma veya kayıp.

Kardiyak aritmiler durumunda, kişilik yapısında bir arka plan olarak duygulara karşı savunma davranışı sıklıkla bulunur. Bu şekilde etkilenen hastalar genellikle zayıflıktan duygular yaşarlar. Kardiyak aritmilerin hipokondriyal özelliklerle birleştirilmesi yaygındır. Genellikle hipokondriyak postürün ritim bozukluklarının yanlış işlenmesi sonucunda geliştiği ve hipokondri nedeninin varsayılması gerektiği düşünülebilir. Bu nedenle kardiyak aritmide ve taşikardide şikayet probleminin tespitlerini bu kadar sık görebilirsiniz.

Psikosomatik bir temelde hipertonik dolaşım düzenleme bozuklukları durumunda, genellikle psikodinamikteki agresif dürtülerin baskılanması fark edilebilir. Eğer hasta bastırılmış saldırganlıklarına uyum sağladıysa ve şimdi her şeyi kendisiyle yapabiliyorsa, ciddi bir psikosomatik hastalığın gelişimi için özel bir tehlike vardır. Uyum ve saldırganlık arasındaki böyle bir kararsızlık çatışmasında hipertonik dolaşım düzenleme bozukluğu kolayca gelişir. Aynı şey çökmeye kadar hipertansif dolaşım regülasyon bozuklukları için psikodinamik için de geçerlidir. Sinir gerginliği ile endişeli bir beklenti bir çözüme ve gevşemeye getirilemezse (özellikle umutsuzluk durumunda).

Kardiyovasküler sistemdeki psikosomatik bozuklukların en yaygın nedeni ölçülü saldırganlık, yetersiz kendini kanıtlama, tepki verme yeteneğinde azalma ve uygulanan gerginliktir.

Tedavide ilk adım, semptomlarının psikolojik nedenini hastaya dikkatlice açıklamaktır. Hasta genellikle vejetatif sinir sisteminin önemini öğrendiğinde bu genellikle işe yarar. Hasta şikayetlerinin otonom sinir sistemindeki düzenleyici bozukluklardan kaynaklandığını ve bu sistemin güçlü psikolojik etkilere maruz kaldığını görebiliyorsa, tedaviye giriş başarılı olmuştur ve hastanın motivasyonu uyandırılmıştır. Tetikleyici durumu, yani semptomların ilk ortaya çıkışını tartışırken, hasta semptomlarının başlangıcında kendisi ve yaşam durumu hakkında daha fazla konuşmalıdır. Bu, hastanın daha önce düşündüğü somatik seviyeden psişik seviyeye geçişi teşvik eder.

Hasta bu görüşmeler sırasında ciddiye alınırsa, bu kendine güvenmesine yardımcı olacaktır. Semptomlarının bir kaderin sonucu (organik bir hastalıkta olduğu gibi) olarak kabul edilmesi gerekmediğini, ancak tetikleyici faktörleri tartışarak ve çalışarak hafifletilebileceğini bilmelidir.

Hastayla sohbet ederken, anlayış, bakım ve yardımseverlik ile karakterize rahat bir atmosfer yaratılmalıdır. Nihayetinde, hasta için bir iyileşme ancak görevleri konusunda biraz daha rahatsa ortaya çıkabilir. Burada, terapist kendi rahat davranışı ile bir rol modeli olarak hizmet edebilir veya hastanın konuşma durumunda davranışını yorumlayabilir.

Solunum sistemi:

  • Kalp gibi nefes almanın da sembolik olarak yaşamı destekleyici ve hayati bir önemi vardır.
  • Soluduğunuz hava hayata karşılık gelir.
  • Hayat nefes almaktır.
  • Kötü bir durumda insanlar nefessiz kalırlar.
  • Bir yerde ağır bir hava vardır.
  • Önemli duygular nefes alma ile ilgilidir. Çığlık atma, ağlama, konuşma, şarkı söyleme gibi eylemler nefes sayesinde gerçekleşir.
  • Solunum yolu alanındaki psikosomatik bozukluklar astım şikayetleri, hiperventilasyon tetani, sinirsel öksürük, sinirsel burun akıntısı gibi semptomlar gösterir.

Özellikle astım ve hiperventilasyon sendromları, acil ilaç tedavisini gerektiren çok önemli durumlardır. Genellikle organik ya da psikolojik etmenler alerjik maddelerde olduğu gibi, astım bileşenli en küçük enfeksiyonlarda bile nefes almada zorluklar meydana getirebilir. Bu, bu sistemin yüksek hassasiyetini ve uyaranlara karşı düşük olan eşiğini kanıtlar.

Solunum şikayetlerinde organik bir neden yoksa veya şikayetlerin sebebi sadece organ hastalığı ile açıklanamıyorsa, psikosomatik bir bozukluk düşünülmelidir.

Astım şikayetleri

Astım hastalığı yorumlama girişimlerinde ortak olan, mesafe ve yakınlık arasındaki belirsizliğin bir göstergesidir. Psikanalitik literatürde sıklıkla astım hastalarının çekilme eğilimi tespit edilmiştir. Bu durum egonun simbiyotik yakınlığını korumaya çalışır. Etkilenen hastalar kalıcı eğilimler geliştirirler.

Ağlama istekleri bastırılır ve savunma sürecinin tüm dinamiği solunum bozukluğunda ifade edilir. Hiperventialasyon sendromu durumunda, çevreye bağımlılığın daha belirgin olduğu görülmektedir. Genellikle, ilgili arıza ile bir tetani saldırısı doğrudan çevrenin istekliliğine hitap eder. Sinir öksürüğü ve burun akıntısı olduğunda ise psikolojik protesto durumu daha da net görünür.

Burada birincil reaksiyon, organizmanın savunma performansı, alerji bağlamında yabancı maddelere karşı bir savunma ve nihayetinde birincil organik olarak tetiklenen uyaranla hiçbir ilgisi olmayan uyaranlara karşı bir savunma davranışı geliştirir.

Astım ataklarından kaynaklanan olumsuz deneyimler, etkilenen hastaların büyük ölçüde geri çekilmesine yol açar. Bunu yaparken, nihayetinde neredeyse bağımlılık yaratan bir davranış gösterdikleri belirli ilaçlarla ilgili artan bir bağımlılık ve fiksasyon geliştirirler. Astmatik bozuklukların mesleki sorunlara yol açması da şaşırtıcı değildir, çünkü çalışma yetersizliği başlangıçta geçici olarak, daha sonra emekliliğe kadar sıklıkla ortaya çıkar.

Hastalığın ağırlığının çevrenin bilmemesi için bastırılması eğilimi, geri çekilme ve izolasyona yol açar. Nöbet birikimi, sürekli yardıma ihtiyaç duyan kronik hastalıklara yol açar. Bu koşullar eşlerin ve aile üyelerinin hayatlarını tamamen değiştirmeye ve hastanın ihtiyaçlarına daha fazla adapte olmaya zorlar.

Tabii ki, odak noktası genellikle euphyllin preparatları veya kortizonlu solunum bozukluğu için akut tıbbi yardım olmalıdır. Ancak en baştan doktor, bozukluğu tetiklemekten ve sürdürmekten sorumlu psikolojik faktörleri göz önünde bulundurmalıdır. Her astım hastalığının psikolojik bileşeni düşünülmelidir:

  • Nöbet öncesi ne oldu?
  • Gün nasıl geçti?
  • Akrabaların rolü nedir?
  • Farklı olan neydi?

Hasta psikolojik boyutlarda ifade edemediği ve tepki veremediği için, gerilim durumları, özellikle organik olarak önceden şekillendirilmiş ve arıtılmışsa, fonksiyonel solunum bozukluklarına çok kolay yol açar. Terapi esnasında, hastanın konuşabilmesi için kendine ve terapi yapan kişiye güven duyması için uygun bir terapötik ittifak inşa edilmelidir.

Gastrointestinal sistem:

Mide ve bağırsak bölgelerinin korunması ve tutulması, verilmesi ve kaybedilmesi açısından sembolik bir anlamı vardır.

  • İçin içini yer.
  • Her şeyi yutarsın.
  • Bir şey midenize oturur.
  • Birşeyler atıştırırız.
  • Açlıktan midemiz kazınır.

Organik olarak şikayetler gastrointestinal sistemin psikosomatik bozukluklarında ön planda olduğundan, genellikle yutma bozuklukları, tahriş olmuş mide, ülser, opstipasyon, ishal ve kolit gibi semptomlar görülebilir.

Temel olarak, gerçek organik hastalıklar olarak bilinen tüm şikayetlerin ve klinik durumların bir psikosomatik bozukluk anlamında da gelişebileceği varsayılabilir. Psikosomatik klinik durumlar olarak, anatomik doku hasarı ile ilişkili rahatsızlıklar bile (ülser ve kolit gibi) geliştirilebilir.

Gastrointestinal sistemdeki bozukluklar başlangıçta yoğun, organik olarak yönlendirilmiş tanı gerektirir. Teşhis için zaman zaman yapılan kontrol ve değerlendirmelerde, kan tahlilinden bağırsak hareketlerinin tam olarak incelenmesine kadar tüm yabancı bileşenlere kadar genişletilmelidir. X-ışını muayenesi sırasında mide mukozasında (ülser), ince bağırsakta (Krohn hastalığı) veya kalın bağırsakta (kolit) değişiklikler bulunursa, tanılama süreci çoğu araştırmacı için sona ermekle birlikte, bunların geliştirilmesinden önemli psikolojik faktörlerin de sorumlu olduğu unutulmamalıdır. Bu psikolojik faktörler ciddi hastalıkların oluşmasına da katkıda bulunabilir.

Yutma bozuklukları

Özellikle yemek borusunda meydana gelen değişikliklerin organik olmadığı tespit edildiğinde yutma ve yutkunma bozukluğunun psikosomatik klinik tabloya girdiği rahatlıkla söylenebilir. Yutma bozuklukları genellikle boğaz ve boyundaki kas spazmlarının bir sonucu olarak ortaya çıkan glomus hissi ile gelişir. Boğaz ve yemek borusundaki mukoza zarlarının aşırı duyarlılığı genellikle yutamama hissine yol açar.

Kusma

Kusma temelde vücudun savunma davranışı olarak meydana gelen bir durumdur. Kusma bazen organik bir bozukluk sebebi ile tepki olarak (savunma), bazen psikolojik uyaranlara bir yanıt olarak (protesto) meydana gelebilir. Teşhis esnasında, kusmanın iki şekilde (nedenle) olabileceğine her zaman dikkat edilmeli ve hem organik hem de psikolojik etkiler araştırılmalıdır.

İrritabl Mide

Hassas olan mide temelde böyle adlandırılır. Midenin mukoza zarı üzerinde varsaydığı bazı uyarıcı etkileri algılar. Bu algıların nedeni de psikolojik alanda meydana gelir.

Kabızlık

Kabızlık, spesifik psikolojik nedenlerini, genellikle sadece çok spesifik insanlarda ortaya çıkmasıyla gösterir. Depresyonda dışkı kabızlığı genellikle bilinen bir durumdur. Bu durum teşhis ve tedavi sırasında her zaman dikkate alınmalıdır. Bazı antidepresanların kabızlığı arttırıcı etkilerinin olduğu unutulmamalıdır.

İshal

Her insan, zaman zaman günlük yaşamda gerginlik ve kriz durumlarıyla karşılaşabirir ve bu duruma organizma ishal ile tepki verebilir. Bu insan vücudu için kolayca oluşan bir reaksiyondur. Psikosomatik korelasyonlar açıkça bu durumu kolaylaştırır ve hatta bazı kişilerde bu duruma özel bir eğilim olduğu bile varsayılabilir.

Ülser

Ülserde tespit edilebilen organik değişiklikler olmasına rağmen, kişinin kendine özel vücut yapısı ve özellikle premorbid yaşam tarzı gözönüne alınmalıdır.Genellikle tekrarlayan ülser hastalıklarında hastalığın başlangıcına yol açan bazı özel durumlar vardır. Bu duruma yanlızca kişinin tutumu ve yapısı rol oynamakla kalmaz, aynı zamanda sosyal alandan da etkilenir. Sonuç olarak, bu faktörler teşhis için çok önemlidir.

Kolit

Bağırsak bozuklukları, genelde organik bir temel bozukluğa dayanmak zorunda olsa bile, psikosomatik korelasyonlar gösterilebilir. Birçok durumda, bu bozuklukların meydana gelmesinde ve gelişmesinde psikolojik faktörler rol oynar. Bağırsak bozukluğu kesinleşmiş olan hastalarda, eşlik eden psikolojik rahatsızlık belirtileri genellikle başlangıçtan ortaya çıkar. Kolitten etkilenen birçok insanda fobik bir tutumun gelişmesini görmek mümkündür.

Duygusal faktörler bağırsak hastalığının gelişiminde ve kalıcılığında her zaman önemli bir rol oynar.

Bağırsak hastalıkları her zaman hem organik hem de psikolojik teşhis gerektirir. İlk muayenelerde ciddi ve yüzeysel psikolojik eşlik eden faktörler ortaya çıkarsa, hasta da bir psikoterapiste yönlendirilmelidir.

Gastrointestinal hastaların kişilik yapısı ile ilgili çalışmaların çoğu özetlendiğinde, gıda, güvenlik ve huzurun sembolü olarak merkezde durur. Besleme aynı zamanda yaşamın devam edebilmesi ile ilgilidir.

Ülserler ve kolit için tedavi yöntemleri açıkça ön planda olsa da, genel psikoterapötik yöntemlerin hastalığın başlangıcından itibaren yapılması daha önemlidir. Gastrointestinal bölgedeki bozukluklar tedavi sırasında psikolojinin dikkate alınmasını gerektirir, çünkü bu organın (mide) duygusal süreçlerle çok yakın bir ilişkisi olduğu bilinmektedir.

fiziksel şikayetler azaldıktan sonra yeni fiziksel semptomların oluşmasına neden olmadan böyle bir bağlantı dikkatlice kesilebilir. .

  • Destekleyici ve güvenilir bir terapist-hasta ilişkisi kurmak zorunludur.
  • Hasta, organik bir değişiklik bulunmasa bile semptomlarının nedenleri olduğunu bilmelidir.
  • Semptomların ne zaman ortaya çıktığı sorusu hastayı psikolojik seviyeye ve psikolojik çatışmalarına dikkatle getirmelidir.
  • Semptomlar ortaya çıktığında yaşam durumunu tartışmak, çözülmemiş, stresli çatışmaları yavaşça ortaya çıkarmak için iyi bir fırsat sunar.

Otojenik eğitim yürütmede yeterli deneyim varsa, bu prosedür erken kullanılmalıdır. Bir yandan, hastanın psikolojik ve vejetatif durumu stabilize edilirken, diğer yandan, hem destekleyici hem de giderek artan şekilde ortaya çıkan konuşmaların yanı sıra gevşeme egzersizleri ve fiziksel semptomlara yönelik bir ilaç tedavisi genellikle paralel olarak çalışan fiziksel semptomlarda net bir rahatlama elde edilebilir.

Deri:

Başka hiçbir somatik alan, psişik süreçleri doğrudan deri gibi ifade edemez. Psikolojik gerilimler, kelimenin tam anlamıyla, deriden ifade edilir.

  • Cildinizin altına bir şey giriyor.
  • Cildimiz korkuyla solgunlaşıyor.
  • Kişi utançla kızarır.

Psikosomatik cilt değişiklikleri, kronik egzama veya nörodermatit, ürtiker, kaşıntı, alpesi areata ve hiperhidroz gibi semptomlarla kendini gösterebilir.

Psişenin cilt üzerindeki en basit etkisi, öfkeden kızarırken, korkudan soluklaşırken ve heyecan anında terlemeyle görülebilir. Ciltteki kaşıntı da buna benzer bir etkidir.

Günlük uygulamada iki önemli bozukluk vurgulanmalıdır:

Nörodermatit (endojen egzama olarak adlandırılır):

Nörodermatit, kalınlaşmış lapa lapa deri floresansı ile egzama benzeri bir cilt değişikliğidir. Sinir sistemi çoğunlukla tutulur. Egzamada, genellikle kabarcıklar, nodüller veya ölçeklerin oluşumu ile geniş kızarıklıklar görülür.

Ürtiker

Ürtiker, alerjik cilt duyarlılığının en yaygın şeklidir. Bu, durum, muhtemelen şiddetli kaşıntı ile veziküllerin gelişmesine yol açar.

Dermatolojik hastalıklarla ilgili çok iyi bir deneyiminiz yoksa, nörodermatit veya egzama tanısı genellikle çok zor olacaktır. Son tanı dermatoloğa bırakılır. Ürtiker ile resim çok daha net.

Alerjik cilt bozukluğunun teşhisinde, bozukluk henüz tam olarak sınıflandırılamasa bile, birçok durumda hızla ortaya çıkar. Kronifikasyon belirtileri olur olmaz, her zaman cilt değişikliklerinin psikolojik bir nedeni olabileceği düşünülmelidir.

Nörodermatit, endojen egzama veya belirsiz kökenli ürtiker tanısı koyulduysa, klinik tablo en başından psikosomatik açıdan incelenmelidir.

Nörodermatitte psikanalitik çalışmalar, hastaların anneleri ile ilişkilerinde problemlerin olduğunu ortaya çıkarmıştır.

Birçok zihinsel gerginlik psikosomatik cilt hastalıkları şeklinde ifade edilir. Bu durum özellikle nörodermatit veya kronik egzama ve ürtiker için geçerlidir. Ancak saç dökülmesi, korkudan kızarma ve artan terleme de zihinsel nedenlerle yakın bağlantılar gösterir.

Bu şekilde etkilenen hastaların kişilik yapısında, yakınlık, bakım, simbiyoz ve özgürlük ve bağımsızlık dürtüsü arasında genellikle bir kararsızlık vardır. Çoğu zaman hastalarda spesifik psikoterapiye yönlendirilmesi gereken nevrotik gelişmeler vardır.

Metabolizma ve hormonlar

Metabolizma ve hormonlar alanındaki bozuklukların psikosomatik yönleri uygulamada birincil öneme sahip değildir. Bu nedenle burada tam olarak sunulmamalıdır. Bununla birlikte, psikolojik nedenlerin bu klinik tablolarda yıkıcı faktörler olarak önemli ölçüde etki ettiği de unutulmamalıdır.

Bir hasta bu alanda organik hastalık semptomları geliştirirse, odak noktası psikolojik nedenler ve beraberindeki koşulların ilk başta dikkate alınmayacağı şekilde onlara odaklanır. Ancak bu hastalıklar, somatopsikik ilişkilerde psikosomatik korelasyonların ne kadar kolay tersine çevrilebileceğini de gösterir. Bu, daha sonra psikolojik faktörlerin dikkate alındığı anlamına gelir, ancak bunlar organ hastalığının nedeni değil, sonucudur.

Psikosomatik problemlerin hipertiroidizm, diyabet, amenore, anoreksi, obezite, adrenal bozukluklarda ortaya çıkması muhtemeldir:

Bu tür bozukluklar tedaviye bağlıysa, muayene eden doktor öncelikle ve neredeyse sadece organik semptomlarla ilgilenir. Genellikle bu hastalıkları zorlanmadan sınıflandırılabilirler. Psikolojik faktörler sadece ikinci durumda dikkate alınır.

Hipertiroidizm

Hipertiroidizmin iyi bilinen psikolojik yan etkileri – nedenleri ile ortak bir şeyleri yoktur – pratikte sıklıkla organik ve psikolojik faktörlerin nasıl iç içe geçtiğini ve her iki alanın bir kontrol döngüsü gibi ne kadar güçlü bir şekilde oluşabileceğini gösterir. Genellikle hipertirozun psikolojik yan etkilerini gözlemlerse, en azından hipertiroidizmin tespiti ve gelişimi açısından psikolojik faktörleri de araştırmalıdır.

Diyabet

Benzer ilişkiler diyabet için de geçerlidir. Organik bir neden mutlaka temel alınmalıdır. Bununla birlikte, stres ve diğer zihinsel etkileşimlerin şeker dengesinde kısa süreli düzenleyici rahatsızlıklara neden olabileceği ve şu ana kadar tanınmayan diyabetin bu tür psikolojik faktörler yoluyla metabolik düzenlemeye ve ilaç tedavisine etki ettiği unutulmamalıdır.

Metabolik ışınımların psikolojik nedenleri:

  • Zihinsel aşırı yük,
  • Alkol bağımlılığı,
  • İnfantil yeme davranışı,
  • Gizli intihar eğilimi,
  • Organik beyin değişimi.

Amenore

Özellikle ikincil formdaki bir amenore ile jinekolog etiyolojik düşüncelerini psikolojik faktörlere dayandırır. Bilindiği gibi, hormonal sistemin bu alanı hatalara karşı çok hassastır, böylece önemsiz yüklerde bile adet dönemi gözden kaçabilir.

Amenore şunlarda ortaya çıkabilir:

  • Kampta konaklama,
  • Gözaltı,
  • Olay korkusu,
  • Seyahat etmek,
  • Sınav stresi.

Anlaşılır bir şekilde, muayene eden doktor da bu tür bozuklukların psikolojik nedenlerini en başından itibaren ele alır.

Anoreksiya nervoza

Klasik bir psikosomatik bozukluk, aşırı zayıflamaya yol açabilen anoreksiya nervozadır.

Baskın semptomları:

  • Zayıflama,
  • Yeme davranışının bozulması,
  • Kışkırtılmış kusma,
  • Amenore,
  • Kabızlık.

Kilo kaybı genellikle yoğundur. Önemli bir patolojik organ bulgusu yoksa ve kişinin tüm yaşam durumundan kaynaklanan psikolojik bir neden şüphesi varsa, o zaman anoreksi tanısı çok zor değildir. Kadın anoreksiya hastalarında sıklıkla anne ve kızı arasındaki ilişki bozukluğu görülür.

Obezite

Bazı tamamen organik sebeplerin dışında, obezite her zaman psikosomatik bağlantılara sahiptir. Sıklıkla, tedavi eden doktor, hastalarının yeme alışkanlıklarını soruşturmalı ve tartışmalıdır. Bu alan tek başına obezite hastalarının çoğunda bozukluğun nedeni ve gelişimi hakkında önemli bilgiler sağlar. Organik bir neden yoksa, aşağıdaki psikolojik nedenin mümkün olduğu unutulmamalıdır:

  • Keder, bakıcı kaybından dolayı hayal kırıklığı,
  • Bir tecrübenin üzücü bir şekilde işlenmesi yoluyla oluşan depresyon,
  • Temas kaybı nedeniyle sosyal izolasyon ve boşluk,
  • Kayıp deneyimlerden sonra şımartmak anlamında infantil replasman memnuniyeti,
  • Sınav stresine veya beklentilerine uzun süre maruz kalma.

Temel olarak, dengesiz ve kendinden belirsiz kişilik yapılarının metabolizma ve hormonların düzenlenmesinde kesinlikle yıkıcı bir faktör olduğu varsayılabilir. Bu özellikle diyabet ve amenoredaki psikosomatik etkiler için geçerlidir. Amenorenin kadın rolü ile özdeşleşmediğine veya başka rol çatışmaları olduğuna dair kanıtlar vardır. Anoreksiya nervoza’nın kişilik yapısı özellikle ayrıntılı olarak açıklanmıştır. Ön plandapsikodinamik olarak, kişinin kendi cinsel rolünün reddedilmesi veya kendi rolüyle yetersiz tanımlanması. Psikodinamik temel olarak bir regresyona karşılık gelen oral seviyede gerçekleşir. Bazen, süren her şeyi kontrol etme eğilimi ile birleşmiş güçlü münzevi özellikleri görebilirsiniz. Aşırı yeme, kendisini başkalarının bakımında tatmin eksikliğinin sembolik bir alternatifi olarak açıklar. Diğerleri zaten hastaya dost değilse, hasta en azından kendisi için iyi bir şey yapmak ister. Bu davranış neredeyse her zaman yüksek bir çocukluk seviyesini ifade eder.

Hipertiroidizm ve diyabetteki psikosomatik bozuklukların sosyal etkileri tek tip bir tabloda kolayca özetlenemezken, bunun amenore ve obezitede gösterilmesi çok daha kolaydır. Amenore temel olarak kadın cinsel görüntüsünün kaybını veya en azından sakatlığını sembolize eder.

Anlaşılacağı üzere, kriz ve gerginlik dönemlerinde kadın kimliğini temsil eden bu tür eğilimler, diğer önemli eğilimler lehine ertelenmelidir. Bir yandan, kriz zamanlarında (kampta kalma, savaş olayları, stres) ilgili kadının tüm kişilik yapısı krizdeki gerginlikle başa çıkmak için kullanılır.

Anoreksiya nervoza, sosyal etkinin ne kadar güçlü olabileceğinin tipik bir örneğidir. Hastaların sosyal alanda belirli bir eğilimi takip ettiklerini belirtmek özellikle önemlidir. Kişilerin cinsiyet rolünü ve beden kimliğini inkar ederek sürücüler çok kişisel ideolojiler için özgür olurlar. Bu, asetikliğe kadar çok güçlü bir izolasyona yol açabilir.

Metabolizma ve hormon bozuklukları alanındaki tüm terapötik önlemler elbette öncelikle bozulmuş işlevi etkilemeyi amaçlamalıdır, diğer tüm adımlar çok iyi bir empati gerektirir. Hipertiroidizm, psikodinamiğe önemli stres faktörlerinin dahil olduğu varsayımına dayanıyorsa, hastadaki gerginliği gidermek büyük avantaj sağlayabilir.